12/19/2025

WOERDEN, HOLLANDA TATİLİ 3. GÜNÜMÜZ...

 28.07.2025 Pazartesi

Sabah kahvaltıdan sonra Driebruggen'de yürüyüşe çıktık. 

Bir evin yan tarafından bisiklet yoluna saptık. 

Bu arada burada yollar bile o kadar güzel ki. Kırmızı taşlardan arnavut kaldırımı gibi bir görünüşe sahip. Toz toprak yollar değil yani ya da asfalt da değil. Ana yollardan ayrı olarak bisiklet yolu var. Ve her yerde var bu yollardan.

Evleri geçince ilerde tarlaların içinde yürüdük. 

Harika kanallar var ve kanallar arasında bir yürüyüş/bisiklet yolu var.

Yan tarafta holştayn inekleri yani Hollanda inekleri otluyor. Hani milka reklamlarında olan ya da sütaş reklamlarındaki ineklerden. Hepsi de çok sağlıklı ve mutlu görünüyor. Arada kuğular yemyeşil uzun otların arasından eğrilmiş boyunlarını çıkarıyorlar. Her tarafta ördekler var. Bazen kazlar görüyoruz tepemizde uçuyorlar. Her seferinde çocukluğumdaki çizgi film Uçan Kaz aklıma geliyor. Çocuk bisikleti kornası gibi ötüp duran sakarmekeler var bir de. 

Arkada Hollanda'da her yerde göreceğimiz Hollanda ile özdeşleşmiş yeldeğirmeni görünüyor.

Kanalların etrafında bir sürü harika kır çiçeği var. İstanbul'da bir tane bile görünce fotoğraflarını çeker araştırdım. Buradaki çiçek bolluğunu görünce gülüyorum o halime.

Yemyeşil tarlaların arasında yürüdükten sonra geri döndük.

Dönüş yolunda yağmura yakalandık. 

Hollanda'da hava durumunu sürekli takip etmek gerekiyor. Osman artık alışmış sürekli hava durumuna bakıyor. Yanında şemsiyesi yağmurluğu yağmura uygun su geçirmez pantolonu su geçirmez ayakkabıları ile her daim hazırlıklı. Neyse biz biraz ıslansak da hemen döndük eve. 

Öğleden sonra yağmur bitti. Osman da hadi hazırlanın gidiyoruz dedi. 

Annem Defne ile evde kaldı. Bilal bisikleti ile bir yerlere gitmişti. Geri kalanlarla biz Woerden'e gittik.

Woerden bizim köye yakın bir yerleşim yeri.

Woerden'a giderken yollar o kadar güzel ki. Denilene göre bisiklet yolları daha da muhteşemmiş biz araba ile gittiğimiz icin güzellikleri es geçiyormuşuz.

Burada gördüğüm hiç bir kareyi unutmak istemiyorum.

Bu sırada bir yerde durduk; kek alacakmışız. 

Osman pasaportlarınız kimlikleriniz yanınızda mı diye sordu. Ben biraz garipsedim ne alaka yani. Eylem tüh bizde yok dedi. Osman tamam siz dışarda bekleyin almazlar sizi içeriye vs dedi. Yine bir garipsedim. Müze gibi bir yere mi gideceğiz nedir yani. Sonra araçtan indik kek almak için yürüdük. Etrafta müze gibi resmi bir yer de göremiyorum. Allah allah?

Sonra Osman "Abla sen de kek istiyorsun değil mi? Sana da alalım." dedi. Ben "Çay var mı? Ben duruma göre belki börek yerim. Çay varsa belki ıspanaklı börek alırım öncesinde sonra karar vereceğim tatlıya" dedim.

Osman durdu abla sen kekin ne olduğunu biliyor musun?

Meğerse kek denilen şey marihuana imiş. Eylem ve Ege Bora gelmişken buralara bir denemek istemişler.

Elim ayağım titredi o anda. Başım döndü. Tansiyonum düştü ya da fırladı tam anlayamadım.

Ömrümde bir kere bile uyuşturucu kullanmak aklıma gelmedi tövbe estağfirullah.

Marihuana bir otmuş. Kafa yapıyormuş.  Esrar gibi değilmiş yani esrar kokoin yapaymış. Marihuana ise doğal bir otmuş. Tamamen serbestmiş Hollanda 'da. Hatta 4 köke kadar evde yetiştirmeye izin veriliyormuş Abartıcak bu kadar heyecanlanıcak bir şey yokmuş. Burada uyuşturcu satın alabilirmişsin ama asla uyuşturucu satamazsınmış. Satarken yakalanırsan vay haline, ömrün biter imiş. 

Bir denesem mi ki filan diye düşünüyordum. Beynim harıl harıl çalışıyordu.

Sadece filmlerde gördüğüm tipte gözlüklü resmi kıyafetli iri kıyım bir koruma yavaş yavaş kendine oldukça küçük gelen sandalyesinden yavaş yavaş kalktı, kimliklerimize baktı. Küçücük köy bakkalı  gibi bir dükkandan içeri girdik. Tamamen kapalı cam bir bölmenin arkasındaki görevliye Osman ne istediğimizi söyledi. Aşırı güvenlik önlemleri ile kasa gibi bir yere koydu kekleri oradan da gidip keklerimizi aldık yola devam ettik.

Sonra da Woerdan'a geldik.

Woerden bizim köyümüze çok yakın 15-20 dakika uzaklıkta.

Önce kasabayı dolaştık. Orada meşhur bir dondurmacı varmış;Luciano... Eylem'le Ege romlu dondurma aldılar. Ben ve Osman ise sade. Eylem ve Ege'nin bu kadar rahatlıkla alkollü bir yiyecek almaları ise beni oldukça şaşırttı. (Ailecek alkol kullanmıyoruz sanıyordum.)

 Sonra ilerdeki kiliseye girdik. Orada tuhaf biri ile bir konuşmamız oldu.

Sonra da etrafı dolaşmaya başladık. Güzel bir gölün kenarına oturduk. Karşıda küçük bir çocuk suya atlayıp yüzüyordu. Çok tatlı görünüyordu. Eylem'le Ege Bora burada keklerini yedi. Ben " Benim hayat felsefem daha da ayık olmak üzerine. Kafa bulmak istemiyorum." diyerek reddettim. 



Sonra Woerden'i gezmeye başladık.

Harika göller, kanallar, güzel ulu ağaçlar...

Her yerde olduğu gibi burada da kuğular ördekler balıkçıllar kazlar sakarmekeler... Her yerdeler...






Gölün yanında harika bir ev vardı. Çimleri otomatik çim biçme makinası biçiyordu. Sonradan pek çok evde görecektim bu aracı. Çok yaşlı bir çift evin bahçesinde çiçekler ile uğraşıyordu. Bahçe harika idi gerçekten de. Pencerelerde parmaklık yoktu. Zaten Hollanda'da hiçbir evde parmaklık yok. Ev göle doğru bakıyordu. Bahçede çiçeklerin ve çiçekli ağaçların arasında bir masa ve 2 adet sandalye vardı. Orada düşündüm milyon dolarlarım bile olsa Türkiye'de şu seviye refaha ve huzura ulaşmam imkansız. Böyle bir ev alabilsem de her yerini çevirmek bir sürü güvenlik önlemi almak zorundayım.

Coğrafya kaderdir.

Bu sırada kekler bizimkilerde etkisini göstermeye başladı. Eylem biraz garip laflar etmeye başladı. Ege Bora ise sürekli gülüyordu. Bence biraz da abartıyordu. Abartıyorsunuz dediğimde Osman biç bilmediğim bir durum hakkında yorum yapmamam gerektiğini söyledi. Hiç kullanmadığım için bilemezmişim. Marihuana gerçekten de insanı gevşetiyormuş. Yemekleri daha lezzetli hissediyormuşsun. Havayı içine çektiğinde  sana çok daha sağaltıcı geliyormuş. Hayat güzel geliyormuş kısaca. 

Aman iyi ki de denememişim o zaman. Tek başıma çocuk büyütüyorum. Tek başıma bu hayata tutunmaya çalışıyorum. Türkiye'de yaşadığım için bir mesleğim ve kenarda bir miktar param olmasına rağmen kendimi hiç güvende hissetmiyorum. 4 yıldır neredeyse annemle yaşıyorum. Yanlış seçimler yanlış kararlarla dolu hayatım. Tamamen stresli depresif bir hayatım var. Kendimi öldürmemek için zor tutuyorum zaten.

 Çoğu zaman Allah'ım aklımı koru diye dua ediyorum.Bu mutsuzluk bu keder hayatımın bir parçası oldu. Uzun zamandır tamamen mutlu gerçekten de içten güldüğüm bir an hatırlamıyorum. Bundan sonrası için de beklentim yok. Şimdi bu ot dedikleri şeye dedikleri gibi ise anında bağımlısı olurum. Ve böyle bir hayat da varmış diyerek bundan sonrası daha da zor geçer benim için. En iyisi mi hiç denemeyi aklımdan geçirmeyeyim.

Baya bir gezdik.

Sonra da eve döndük.

Dönerken yeniden bir Albert Heijn'da durduk.  Osman için ev yemekleri düşündük. Kurufasulye istemişti Osman. Et kuru fasulye pirinç vs aldık.

Harika ama çok harika bir geziden sonra eve geldik. 

Annem akşam yemeği için harika bir patlıcan oturtma ve pilav yapmış. Hemen yanına bol bol salata cacık yaptık. 

Bu arada evde tam benim tarzım çok hoş bir yemek takımı var onları kullandık. Bu evin hanımı aslında epey zevkliymiş, zamanla anlıyorum. 

Çok güzel bir akşam yemeği yedik.

Hollanda'da 3. günümüz de böyle geçti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder