12/19/2025

HARLEEM, SCHEVENİNGEN, HOLLANDA'DA 9. GÜNÜMÜZ

03.08.2025 Pazar

Annem geldiğinden beri beni okyanusa götürün diyordu. 

Kahvaltıdan sonra Scheveningen'e gittik.

Bilal yine ayrı olarak trenle arkamızdan geldi. 

Burası Kuzey Denizi'ne bakan devasa büyük bir sahil. 

Ama bizim buralardan çok farklı bir sahil.

Soğuk güneşsiz.

Biz rüzgardan ve soğuktan korunmak için şallarımıza hırkalarımıza sarıldık.

Lakin buralılar çoluk çocuk bu soğukta bu rüzgarda hep beraber denize giriyorlardı.

Her taraf kumluk. Sahil çok uzun geniş. Deniz de hoş görünüyor. Lakin hiç güneş yok. Bizim geldiğimiz zamanla da ilgili olabilir. Kumlar buz gibi. Annem bayıldı. Çünkü Edremit'te kumlara sıcaktan basamazsın. Aynı zamanda sahilde güneşten dolayı oturamayız hemen gölge bir yer ararız. Ya ağaçlık bir yere geçeriz ya da çay bahçesi gibi gölgelik yerler ararız.

Burada güneşten sıcaktan fenalık geçirmeden kumlara oturduk dalgaları seyrettik.

Farklı bir tecrübe idi.

Burası öyle bir yer ki sanki dünyadan bir yer değil. Bizim oralardan çok farklı.

Sanki başka bir gezegende insanlar bir koloni kurmuş biz de uzun bir uzay yolculuğundan sonra buraya gelmişiz de bizim dünyadan olmayan bu sahile bakıyoruz gibi. Su aynı su kum aynı kum martılar aynı martı ama yine de insana başka bir alem hissi veriyor.


 Annem buraya bayıldı. Hollanda'da en sevdiği yer burası olmuş. 

Sonra Osman geldi. (Her zamanki gibi bizi bırakıp park yeri bulmaya gitmişti. Hollanda'da park yeri sorunlu.) Bilal de yetişti. Sahilde kumların üstünde Bilal Osman Ege Bora Defne hep beraber uçurtma uçurtmaya çalıştılar. Epey bir uğraştılar. Başta olmadı. Çok rüzgar vardı uçmasına engel oluyordu.

Sonra ben bu uçurtma uçmuyor çünkü kuyruğu yok dedim. Bunun üzerine annemin şalını kuyruk yapıp denediler ama  o da ağır geldi. Sonra benim şalımı denediler. Benim şalım tam uydu. Böylece uçurtmayı rahatça uçurabildiler. 

Biz sahilde dalgaları martıları izlerken onlar da uçurtma uçurdular.

Ben sürekli aman dikkat edin çocuklar bebekler var diyordum. Çünkü uçurtma düşerken çok sert çakılıyor. Onlar da abla sen çok abartıyorsun çocuğu ( Defne oluyor bu çocuk) da korkak yetiştirmişsin diyorlardı. ( Haklı da olabilirler!) Beni pek kaale almadılar ama bir müddet sonra bir martı iplere takıldı. Hemen yardım etmek için martıya doğru koşunca da şaşkın martı panik yaptı ip daha da dolandı. Osman da baktı ki panikle kendine zarar vericek kanadı zarar görmesin diye ipi kesti. İnşallah ipi ayaklarından çıkarmayı başarabilmiştir.

Biraz da frizbi oynayalım dedik ama rüzgar çok şiddetli idi. Frizbiyi fırlatıyorduk fırlattığımız yerden de geri gidiyordu.



Annem bir ara tuvalete gidelim mi dedi. Bir wc bulduk. Tuvalet de her yerde olduğu gibi burada da 1 euro. Annem gerek yok dedi. Sonra tam giderken şurada bir otel var tuvalete mi girsek vs dedi. Ben bir bakayım dedim. Çünkü Hollanda'da kaldığımız süre içinde neredeyse tüm kafeler restaurantlar tuvalet için izin veriyorlar. Neyse ben girdim kullanabilir miyim tabii ki dediler aşağı katı gösterdiler. Tuvalette annem aradı ben de tarif ettim gelebilirsiniz dedim. Annem Defne Efe Bora ve Eylem hepsi otele gelince -ben de tam da o sırada orada idim-  bir garson burada yemek yediniz mi dedi. Ben de dondum kaldım. O kadar utandım ki. Keşke bir ücret ödeyebilir miyiz deseydim  Kusura bakmayın bir tuvalet bulamadık burada birşeyler içebilir miyiz deseydim ya da en azından bir sorry diyebilseydim. 

Öyle dondum kaldım.

O kadar canım sıkıldı ki anlatamam. 

Gün boyu ruhum daraldıkça daraldı.

Yolda zorla uyudum ki garsonun söyleyiş tarzı o görüntüler ve o konuşma zihnimde silikleşsin.

 Annemin şu bedavacılığı yüzünden daha kaç kere utanacağım bu hayatta.

Edremit'e dönerken 12 günlük Hollanda tatilinde 1 cent bile harcamıdığını söyleyip övünüyordu. Ben ise bunu hatırlayıp sinir oluyorum.

Osman diyor ki ilk geldiği yıllar yani 3 sene önce böyle şeyler hiç olmazmış. İnsanları kırmazmış buradakiler. Ama özelikle de bu son yıllardaki göçlerden sonra buranın da halkı değişmiş. Onlar da bıkmışlar görgüsüz insanlardan, yılmışlar. 3 yıl önce gelseydin böyle bir şey demezlerdi abla dedi. 

Neyse bu olay da Hollanda'da yaşadığım tek üzücü olaydı. Bu arada garson sadece yanımıza yaklaşıp burada yemek yediniz mi  dedi. Sonrasında da yemek yemeyi düşünüyor musunuz dedi. Ama ben yine de çok üzüldüm. 1 euro için gerek yoktu bunlara. Annem ise bir nebze etkilenmedi. Neden taktın ki bu kadar diyor. Şansımızı denedik oradaki çalışan da güzelce uyardı bizi abartma bu kadar diyor. Bilmiyorum şu anda Edremit'te bunları yazarken bile hâlâ çok utanıyorum.

Buradan çıkıp Harleem'e geldik.

New York şehrinin bir kısmını oluşturan Harleem ismi buradan geliyormuş. Zaten New York da ilk zamanlar New Amsterdam imiş. Ama sonra siyasal sebeblerle savaş çıkmasın kan dökülmesin diye Hollanda kabul etmiş; New Amsterdam New York olmuş böylece.




Harleem ile ilgili  hiç beklentim yoktu ama burası da harika bir yermiş. 

Her yerde olduğu gibi kanallar çok güzel evler bahçeler çiçekler burada da vardı.

Merkezdeki kiliseye geldiğimizde yağmur başladı. Türkiyede ismi çay bahçesi olurdu orada ise ne diyorlar bilmiyorum, insanların ağaçların altında içki yudumladıkları bir yer, işte öyle bir yerde bir ağaç altına sığındık. Eylem Ege Bora Osman yağmura rağmen gezmeye çıktılar. Biz annem Defne ile çay bahçesinde bekledik. Başta iyiydi ağacın altına yağmur işlemiyordu ama bu müddet sonra rüzgar çıkınca yapraklarda biriken tüm su üstümüze dökülmeye başladı, ağaçtan sebil gibi sular akmaya başladı. Biz de başka bir yere geçtik.

 Sonra Defne sıkıldı - yerinde duramıyor çocuğum -anne hadi biz de gidelim demeye başladı. Yağmur da dinmek bilmedi. Biz de yağmura rağmen çıktık yürümeye başladık.

Kiliseyi dönünce bir müzik sesi duyduk.

Kilisenin  arka tarafında meydanda kocaman bir şemsiye vardı. Ayakta bir sürü insan belki ( 200 - 300 kişi)  bir yandan içkilerini yudumluyorlar bir yandan da dansediyorlardı. Buna benzer ortamları Hollanda'da her yerde gördük ve görecektik. Defne ile hemen oraya geçtik. Meğer bizimkiler de oradaymış. Bilal de gelmiş. Bir yandan yağmur yağarken tepemizdeki devasa şemsiye pıtır pıtır ses yaparken bir yandan müzik dinledik bir yandan biz de  dans ettik. Yanımızdaki masada çok hoş bir kadın Defne ile dansetti. Ortam çok hoştu. 

Sonra ben biraz gezeyim dedim. Ege Bora da benimle geldi. Defne Eylem'le kaldı. Harleem'in sokaklarını turlamaya başladık. 









O kadar güzeldi ki sokaklar. Her zaman ki gibi.

Egeyle bir yandan muhabbet edip bir yandan gezdik.

Her taraf yeşillik her taraf ağaç çicek. Gözü yoran rahatsız eden hiçbir şey ama hiçbir şey yok. 

 Sonra gide gide bir sokağın sonuna geldik. Sokak demir bir kapı ile kilitlenmişti. 

Orada duran adama nasıl çıkabiliriz dedik.

 O da sadece bir seferliğe mahsus diyerek kapıyı açtı. 

Sokağı kilitlemişler.

Müziği takip edip kiliseye geldik. Bizimkilerle buluşup geri döndük.

Harleem harika bir yermiş. Buraya yeniden gelmek sokaklarında uzun uzun dolaşmak istiyorum. 

Dönüşte Burger King ya da Mc Donald hangisi idi hatırlamıyorum bir yere geldik. Burada akşam yemeği yedik. 

Sonra da eve geçtik. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder