24 Kasım 2013 Pazar

MİDYAT TAKI ALIŞVERİŞ

Bu hafta sonu Midyat'a gümüş takı almaya gittim.

Öncelikle yakut taşlı bu incecik gümüş yüzüğü aldım.

Midyat sümer gümüşçü de bu yüzük 35 TL

Midyat Sümer Gümüşçüde bu yüzük 30 TL

Her ikisine 60 TL ödedim.

Ardından söğütlü kuyumculuga gittim.
Mine işlemeli taşlı gümüş kelebek kolye 60 TL

16 Kasım 2013 Cumartesi

ETLİ KEREVİZ

Off tüm gün yattım. Burun akıntım zayıfladı bu sefer de öksüre öksüre diyaframım ağrıdı.  Güzel güneşli bir cumartesim daha ziyan oldu. Dinlenmeden ayağa kalkamazsın diyenlere kulak kabarttım vardır bir bildikleri deyip sıcak çay içtim yattım, portakal-greyfurt suyu içip yattım, antibiyotiğimi içip yattım... Yata yata akşam oldu. Çok canım sıkılıyor.

15 Kasım 2013 Cuma

HASTA ÇORBASI

Ben de şifayı kapmış bulunmaktayım. 
Dün hasta olduğum için acile gittim ve rapor aldım. 
Bugün ise hastalığım şiddetlendi ve buna rağmen okula gitmek zorunda kaldım. 
Zor bir gün idi...

İlaç içmeye çok karşı olmama rağmen okuldan sonra bir eczaneye gittim paşa paşa antibiyotiğimi aldım. 
Akşam da kendime bir hasta çorbası yaptım.

Artık evli bir bayanım :)  
ve bundan böyle yemek yapmaya daha çok özen göstermeyi düşünüyorum. 
Sevgili eşimle şubat ayında eş durumundan birleşinceye kadar yani bu üç ayda daha sağlıklı daha bakımlı ve daha incelmiş olarak karşısına çıkmayı düşünüyorum. Hem de erkeğin kalbine giden yol midesinden geçermiş deyip yemek yapmayı da öğrenmem lazım. 
Herhalde yemek bloglarını daha bir ciddiyetle takip ederim artık.

HASTA ÇORBASI



Aslında bir bütün tavuk daha iyi olurdu
 ama ben tek yaşadığım için
 ve artan her yemek maalesef çöpe gittiği için 3 adet but almakla yetindim. 
Tavuk butlarını yıkıyoruz hoop düdüklüye... Ardından kereviz yapraklarını, maydanoz sapını ve kabuğu soyulmuş havucu bütün bütün tencereye atıyoruz . 
Bir kaç adet de tane karabiber ekledikten sonra haşlamaya bırakıyoruz. 
Mardin'de tavuklar biraz daha doğal olduğundan hemen pişmiyor o yüzden düdüklüye koydum yaklaşık 1 saat pişirdim.
 ( İstanbul tavukları 10 dakikada pişer herhalde)

Sonra bir tencereye karışımı süzüyoruz. İçine şehriyeleri de atıp 5 dakika daha pişiriyoruz. 
İçine tavukları didikleyip atıyoruz, havuçları, maydanozun dışarıda kalan yeşilliklerini de attıktan sonra çorbamız hazır. 
Bol bol limonla sıcak sıcak içiyoruz.

Afiyet olsun...

Aslında  yoğurt, un ve yumurta ile terbiye de yapabilirdim 
ama hafif olsun içebileyim istedim.

Kendinize dikkat edin...




10 Ekim 2013 Perşembe

ALIŞVERİŞ

Uzun bir aradan sonra yeniden buradayım... Bugün yukarı Mardin'e çıktım. Geçen yıl çoğunlukla beraber takıldığımız sevgili arkadaşım Selma'nın - İstanbul'a tayin oldu gitti- yokluğundan mıdır nedir pek bir zevk alamadım. Yollar çok kalabalıktı, tıkış tıkış, daracık yollarda devasa arazi arabaları, toz, toprak, acayip yakıcı bir güneş... Hemen geri döndüm.

Her zaman takıldığım Akyüz Gümüşçülük'ten bir kaç şey aldım.


Öncelikle bu yüzüğü beğendim.

4 Temmuz 2013 Perşembe

TATİLE GİDİYORUM...

Sınavlar bu cuma bitiyor, tatile gidiyorum...

Hediyelik telkari yüzükler aldım.

Telkari yüzükler 4 tanesi 70 TL

9 Haziran 2013 Pazar

BU HAFTA NELER YAPMIŞIZ...

* Öğrenciler okula gelmediği için arkadaşlarla okulda bol bol satranç oynadım.

* Yeni aldığım kitaplarımı okumaya başladım; hazır öğrenciler de yok, bol bol boş vakit var. Semerkant Amin Maalouf gayet güzel bir kitapmış,  hala okumaktayım. Böyle Buyurdu Zerdüşt ise arada bir pasaj okuyup, altını çizip, düşünüyorum. Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı ise başta çok iyi gitti, ortalarda konu ağırlaştı, yarım kaldı, bitiremiyorum. Nazım Hikmet, Cahit Zarifoğlu, Ahmet Arif, Cemal Süreyya, Behçet Necatigil ve Necip Fazıl ise yatağımın başucuna koydum. Her uzandığımda bir iki bir iki sindiriyorum.

* Arkadaşımın tayini çıktı gidiyor, Eski Mardine çıkıp ona aşağıdaki küpeleri aldım. Arkadaşım çok beğendi.

 Minik gümüş küpeler 15 TL

3 Haziran 2013 Pazartesi

AMED

Mesleğimin 2. yılında aynı evi paylaştığım, çok sevdiğim arkadaşım Yalova'dan Diyarbakır'a akraba ziyaretine gelmiş. Mardin'den Diyarbakır 1 saat sürüyor. Hemen anlaştık ve sabah erkenden buluşmaya karar verdik. Sabah  arkadaşımı beklerken her zaman çok hayran olduğum Ulu Camiyi izledim. Mardin ne kadar sarı ise Diyarbakır o kadar siyah bir şehir. Kale, camiler, türbeler, köprüler bir zamanlar Karacadağ volkanından akan lavların soğuması ile oluşmuş kara Bazalt taşından yapılmış, aralara ise beyazımsı kerpiç taşı serpilmiş. Ulu Cami de siyah beyaz bir cami ve gerçekten çok etkileyici. Osmanlı mimarisinden o kadar farklı ki... Şimdilik restorasyonda olduğundan güzel fotoğraf çekemedim. İnternetten bulduğum bir kaç resimle yetinelim şimdilik.

Ulu Cami detay...  ( Camide hayvan figürüne İstanbul'da hiç rastlamadım herhalde bu gelenek Osmanlı öncesine ait)

27 Mayıs 2013 Pazartesi

DOLUNAYIN DOĞUŞUNU İZLEMEYE GİTTİK...

Yukarı Mardin'den ayın doğuşunu izlemenin çok güzel olduğunu duydum,  uzun zamandır dolunayı bekliyordum ki nihayet dün akşam üstü arkadaşlarla yukarı çıktık. Aslında cuma günü çıkacaktık olmadı çünkü ay o gün daha güneş batmadan doğuyormuş. Cumartesi akşamı ise doğuş vakti tam uygun vakitte- güneş battıktan hemen sonra- idi ama o gün de fırtına koptu gökyüzü kara bulutlarla kaplandı. Arkadaşlar bir daha ki mehtaba kaldık diyordu ki dün akşam nihayet izleyebildik. Önce ikindi vakti yukarı Mardin de biraz dolaştık. Tasarımlarını çok beğendiğimiz Varlık Gümüşçü' ye gittik. Daha önceden çok beğendiğim kolye ucunu almaya karar verdim.

  Kolye ucu 25 TL

Sonra orada başka bir kolye ucu daha gördüm. Arkadaşımın annesi sen bunu al, diğeri ( yukarıdaki oluyor) bu hiç bir şeye benzemiyor dedi . Ben de her ikisini birden almaya karar verdim. Çünkü aşağıdaki kolye çok güzel olmakla beraber sürekli kullanabileceğim cinsten değil biraz ağır, diğeri ise günlük  kullanıma uygun.

zümrüt ve yakut taşlı gümüş telkari kolye ucu

Kolye ucu 90 TL

Her ikisine 100 TL verdim ve çok ama çok beğendim. Güzel günlerde kullanayım inş ...

Sonra biraz daha dolaştıktan sonra Mezopotamya Çay Bahçesinde oturduk. Ova tamamen sararmıştı. Nisan ayının o yemyeşil göz alabildiğince geniş arazi sıcaktan ötürü biraz puslu idi. Yine de güzel buldum... Bir müddet sonra tarlaları yakacaklar, bir de korkunç sıcak havayı eklersek işte  o zaman ova tamamen duman altında kalacak.  Akşam üstü yüzlerce kırlangıç, taklacı güvercinler hem görsel hem işitsel bir şölen sunuyordu. Akşam oldu... Muhabbet, çaylar, çekirdekler, tostlar, dondurmalar derken nihayet dağların ardından dolunayı gördük, şükürler olsun...  Facebook'ta gördüğüm çok beğendiğim bir dolunay fotoğrafı da ekleyeyim.

çok güzel bir fotoğraf...

Bir de  bu hafta aldığım vazomu sizlerle paylaşayım. Bizim evin yakınlarında bir dükkan açıldı; ev aksesuarları satıyor. Ben de bu  vazoyu çok beğenmiştim ama almayı düşünmüyordum. Çünkü Mardindeyim, bekar evi... Ayrıca bu vazo çok pahalı ; 265 TL ... İki yakasını bir araya getirmeye çalışan bir öğretmen olarak ne gerek var diye düşünüyordum. Ama dayanamadım yine de aldım.. İndirimle haliyle 180 TL' ye aldım. Anneme hala söyleyemedim. Acayip dalga geçer benimle, bir vazo için, hem de böyle bir vazo için bu  kadar para mı verdin diye. Ama yine de  iyi ki de almışım, evimde sanki yüzyıllardır benimleymiş gibi bir anda kaynaştık bu vazoyla.

Seramik vazo 180 TL

İşte bir hafta sonu da böyle geçti...

3 Mayıs 2013 Cuma

KURULUK DOLMASI

Uzun zaman önce baharatçıma ıhlamur almak için uğradığımda ıhlamurun yanında  -güzelliklerine dayanamadım-  bir dizi patlıcan kurusu ve bir dizi biber kurusu tabii bir de bunları pişirirken kullanacağım sumak aldım.  Daha önce hiç böyle bir şey satın almadığımdan fiyatlarını öğrenince çok şaşırdım. Kuru patlıcan bir dizisi 8 TL, kuru biber bir dizisi 8 TL imiş  bir de 1,5 TL lik de sumak aldım. Hani evlerde sürekli yapılan bir yemek olduğundan bu kurulukları çok ucuz bir şey zannediyordum, ne biliyim en fazla 5 TL falan ödeyeceğimi düşünüyordum. 

Eve getirdiğimde mutfakta duvara astım. Çok hoşuma gitti. Sırf bu güzel görüntü için bile bundan sonra hep bu kuruluklardan almayı düşünüyorum ya da en iyisi  bu yaz bunlardan kendim yapmayı deneyeyim.


Aradan uzun zaman geçti artık havalar da ısındı benim kurulukların tipleri sanki  biraz değişmeye başladı. Ben de artık bir kuruluk dolması yapayım dedim.



KURULUK DOLMASI

* Kuru patlıcanlarımızı  20 dakika,  kuru biberleri 10 dakika haşlıyoruz.( Ben ayrı tencereler kullandım)

* Hafif haşlanmış patlıcan ve biberlerimizi soğuk suya atıyoruz ki kendilerini bırakmasınlar.

* Soğanları çok ince doğruyoruz. İçine pirinç, biber salçası, domates salçası, tuz, karabiber, pul biber bol bol nane ve zeytinyağı ekliyoruz. Nar ekşisi de çok yakışıyor.

* Tenceremizin altını yaprakla kaplıyoruz.

* Güzelce karıştırdığımız karışımla önce patlıcanları ardından biberleri dolduruyoruz ve son olarak da yapraklarımızı sarıyoruz. 

* 3-4 kaşık sumak alıyoruz, birkaç dakika kaynatıyoruz . suyunu tenceremize alıyoruz. Sadece  mutfakta kullandığım bir tülbentim vardı. Bir parça kesip sumaklarımı içine koyup onu da tencereye yerleştirdim.

* Üstüne biraz daha tuz, zeytinyağı  ekliyoruz . Üstünü yine yaprakla kapatıyoruz ki yaprak dolmalarımızın rengi güzel kalsın. Dolma taşımızı da tenceremize yerleştirdikten sonra su ekliyoruz.

* Yaklaşık 50 dakika pişiriyoruz. 

İnternetten araştırmalarımı birleştirerek denedim. Annemin kuru dolma yaptığını hatırlamıyorum. Dolma üstadlarından özür dileyerek benim yaptığım dolma tarifini verdim, pek çok hata yapmış olabilirim. Bir de ben çok  az yaptığımdan ölçü vermedim.

DEĞERLENDİRME

Çok çok lezzetli oldu. Midem bayram etti. Zaten 10-15 adet sardığım yaprak sarmaları ise tam anlamıyla  enfes olmuştu. Nar ekşisi inanılmaz yakışmıştı.  Aynı zamanda sumak ekşisi de çok hoşuma gitti. Sumağın öğütülmüşünü çok görmüştüm ama tanesini hiç  bilmiyordum . Benim gibi bilmeyenler için sumak taneleri böyle bir şey.


Bundan böyle patlıcan değil ama  yaprak dolmasını böyle nar ekşili, sumak ekşili bol bol yapmayı düşünüyorum.

1 Mayıs 2013 Çarşamba

FELLAH KÖFTESİ

Geçenlerde BİM'e seramik tava ve tencerelerden gelmişti. Hem de çok uygun fiyata idi. Ben de hemen aldım.  O kadar memnun kaldım ki... Herkese seramik tava ve tencereleri şiddetle tavsiye ederim. Temizliği çok kolay, yiyecekler hiç yapışmıyor.  Ayrıca tencere ve tavamın rengini çok beğendim.


Bir de yıllardır merdane almak ister dururum. Bir evde mutlaka oklava, merdane bulunmalıdır bana göre. BİM'de merdaneyi görünce, hem de uygun fiyata, hemen aldım. Belki de bu merdane ile hamur işi yapmayı da öğrenirim.



Bugün fellah köftesi yaptım. Dün televizyonda bir yarışmada fellah köftesi yapıp yaptıkları yemeklere puan veriyorlardı. Ben de bugün bir deneyeyim bu köfte nasılmış dedim. İnternette yaptığım araştırmalar sonucu tarifleri birleştirip fellah köftemi şu şekilde yaptım.



FELLAH KÖFTESİ



YAPILIŞI 

*    Bir bardak esmer bulgur, yarım bardak irmik tencereye konulur. Üzerine 1,5 bardak kaynar su eklenir. Şişmesi beklenir.
*    Bu karışımın üzerine 1 yumurta, bir tatlı kaşığı biber salçası, bir çorba kaşığı domates salçası, yarım bardak kadar un, tuz, karabiber, kimyon, pul biber ve nar ekşisi konulur.
*    İyice yoğrulur.(Yaklaşık 20 dakika yoğurmak gerekiyormuş.)
*    Hamur yuvarlanır, şekil verilir.
*    Kaynayan suyun içine bu köfteler atılır.
*    Bir yandan da yukarıdaki muhteşem tavamıza zeytinyağı konur, soğan, ( orijinal tarifte soğan yok, ben ekledim)  sarımsak kavrulur. Soğanlar pembeleşince 3 domates rendesi eklenir.
*    Haşlanmış köfteler kevgirle alınıp sosumuzun içine eklenir.
*    Biraz dinlendikten sonra üzerine maydanoz eklenir.
*    Yoğurtla servis yapılır.

DEĞERLENDİRME

İlk kez fellah köftesi yaptım. Daha önce bir kere yemiştim. Evet kendi yaptığım fellah köftemi beğendim. Ama bir daha yapar mıyım;  hayııııır... Bana  biraz yavan geldi. Ayrıca yapılışı uzun ve zahmetli . Bu kadar emek verdiğim yemekten beklentim daha fazla idi.

Ayrıca çok açtım ve başıma gelecekleri bilmeden yukarıdaki tabak gibi 2 tabak fellah köftesi yedim veee saatlerce nefes alamadım. o kadar şiştim ki anlatamam. Galiba midemde de şiştiler sanki mideme sığamayıp ağzıma kadar geldiler yemek borumu da işgal ettiler.

Sonra babaannemin inekleri aklıma geldi. Bir yaz gecesi babaannemlere gitmiştik. O gün inekler buğday tarlasına girmişler. Buğday yiyen inekler, buğdayların midede şişmesi üzerine, çatlayarak o akşam ölürmüş. Babaannem çok üzüldü ah vah etmeye başladı. O gece sabaha kadar nöbetleşe bir babaannem bir dedem bir babam bir amcam hiç durmadan sabaha kadar  inekleri yürüttüler. İnekler çok şükür bu sayede ölmedi.

Baktım nefes alamıyorum, babaannemin ineklerini düşünüp ben de dışarı attım kendimi . Hiç durmadan iki saat boyunca hızlı tempoda yürüyüş yaptım. Şu anda rahat nefes alabiliyorum biraz rahatladım. Tavsiyem fellah köftesinden maksimum 4-5 adet yemeniz.

27 Nisan 2013 Cumartesi

BUGÜN GÜNLERDEN CUMARTESİ...

Bugün sabah (çoğu zaman olduğu gibi) kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Sonra sevgili arkadaşım aradı hadi çıkalım dedi. Her zaman olduğu gibi (burada, Mardin'de alternatiflerimiz sınırlı) yukarı çıktık. Hava çok güzeldi. Hem bugün Diyarbakır Kapı'dan itibaren yolları araç trafiğine kapatmışlar. Çok rahat etik. Önce yol üstünde gümüş telkari dükkanlarını dolaştık. Arkadaşım kendine yüzük aldı. Ben de çok beğendim.  Daha önceleri büyük yüzükleri hiç incelememiştim ama bu yüzük ön yargılarımı kırdı.

Yakut ve zümrüt taşlı gümüş yüzük 85 TL


Bu da yüzüğün  yandan görünüşü

23 Nisan 2013 Salı

BUGÜN DE BÖYLE GEÇTİ...

Sabah evi temizleyip kahvaltı yapınca kendimi sabah kuşağı kadın programı izlerken buldum... Derin bir umutsuzluk ve mutsuzluk üstüme çökmek üzere iken ' Kalk Betül, kalk' dedim, sevgili arkadaşımı aradım... Beraber eski Mardin'e çıktık... Başta çok isteksizdim, havaya giremedim... Sağ olsun arkadaşım da üstüme gelmedi.. Sonra sonra açıldım Allah'a şükür... Bugün gümüş takı dükkanlarını gezdik.... Eski Mardin'e gittiğimde mutlaka uğradığım bir antikacı dükkanım var... Orada daha önceden bir yüzük beğenmiştim, parmağıma olmamıştı ... Dükkan sahibi ise bu yüzük genişletilirse özelliği bozulur deyip satmamıştı... Bugün yine gittim ısrarla bu yüzüğü istiyorum dedim o da  yüzüğe zarar vermemek için kuyumcuya bile yollamadı kendisi özenle çekiç kullanarak minik darbelerle genişletti ve böylece nihayet yüzüğüme kavuştum...

  Zirkon taşlı gümüş yüzük  25 TL

 Daha önce antikacımdan aşağıdaki ne olduğunu bilmediğim şeyi almıştım...
 Sanırım at süsü ( katır da olabilir, katır burada çok değerli)
  Duvarıma astım ve çok seviyorum.
 Annemin deyişiyle bir bu eksikti benim evde.

Bu boncuklu süs 20 TL

21 Nisan 2013 Pazar

MİSAFİRLERİM GELDİ...

Büyük bir hevesle beklediğim anneciğim, babacığım Mardin'e ziyaretime geldiler.
 Annem geldiğinde ciddi hastaydı. Umredeyken Medine' de üşütmüş.
 İlk günler  fazla bir şey yapamadık; hem hava kötüydü hem de annemin dinlenmesi gerekiyordu, benim de okulum vardı zaten. Hafta içi evde geçirdik.

Geçtiğimiz cuma Ankara'dan kardeşim de geldi, gerçekten de evde bir bayram havası esti.
Daha gelmeden hazırlıklara başladık.
 Kardeşimin en sevdiği yiyecekler alındı,
 yaprak dolmaları sarıldı, ev temizlendi, gezi planları  yapıldı.

Canım kardeşim gelmeden önce eve ferahlığı sevinci geldi.

Cuma öğleden sonra geldi kardeşim. 
Güzel bir çay, annemin güzel mezelerinden oluşan hafif bir yemekten sonra hep beraber eski Mardin'e çıktık.

Sırasıyla
  1. Şeyh Çabuk Cami
  2. Kırklar Kilisesi
  3. Latifiye Cami
  4. Gazi Paşa İlköğretim ( Tamiratta)
  5. Tatlı Dede Oteli ve önündeki cumbalı ev fotoğraf molası
  6. Ulu Cami
  7. Kayseriyye Pasajı
  8. Revaklı Çarşı
  9. Bakırcılar Çarşısı
  10. Mezopotamya manzaralı çay bahçesinde çay içme molası (Kardeşim menengiç kahvesi içti)
  11. Mezopotamyanın gece manzarasını izleme
vee geç saatte eve dönüş... Yorucu ama güzel bir Mardin gezisi idi.

Kardeşim bana Antep'ten aldığı sedef kakma ceviz ağacından bu kutuyu hediye etti.


Kardeşim benim kutuları çok sevdiğimi biliyor tabii...

 Kutular demişken en sevdiğim kutularımdan bahsedeyim.

İlk olarak 2000 yılında Maraşlı bir öğrencimin hediyesi; meşhur Maraş sandığı. 
( Biraz tozlu ama tam 13 yıllık olsun o kadar yani)


Çok sevdiğim bir arkadaşımın Suriye'den getirdiği  sedef kakma sandık.
( Ah ah eskiden ne güzel bir şehirmiş Şam ve ne güzel yaşanırmış oralarda)


2 Mart 2013 Cumartesi

MARDİN GEZİSİ 02.03.2012

Parlak, güneşli, aydınlık bir güne uyandım bugün.
 Etrafı toplamaya başladım.
 Bu güzel tatil günümü daha tüm gün temizlik yaparak heba etmek üzereydim ki 
okuldan bir arkadaşım aradı.
 Her şeyi olduğu gibi bıraktım ve arkadaşımla beraber eski Mardin'e çıktık.
 Rastgele ara sokaklarda yürüyorduk ki mükemmel bir kapı karşıladı bizi;
 Latifiye Cami Kapısı ve Latifiye Minaresi...


Üstte orijinal giriş kapısı ve altta kapının sonradan yapılmış yeni dönem arka tarafı...


 Kapıdan bir detay...


Mükemmel bir taş işçiliği...

24 Şubat 2013 Pazar

GÜNEŞLİ BİR HAFTA SONU

Bugün çok sevdiğim bir arkadaşımla yine eski Mardin'e gittik. 
Ara sokaklara daldık. 
Hava çok güzeldi, 
enerjim yerindeydi,
 herhangi bir yerim ağrımıyordu, 
mutsuz da değildim,
 kafa dengi bir arkadaşım da var.
 Daha ne olsun...

Tüm bunlar bir araya gelince gayet güzel bir pazar geçirdim.

Bir Mardin klasiği...   Cumbalı, taş oymalı, güzel  bir Mardin evi.

15 Şubat 2013 Cuma

2013 ŞUBAT TATİLİ DEVAM...

Nerede kalmıştık...

1. Kozak ormanları, Bakırçay, Pinea Cafe
2. Gölcük Ödemiş
3. Birgi Ödemiş
4. Denizköy Dikili

Tatilde gezdiğim yerlerin en beğendiklerimi sıraya koyuyordum.

5. HAYITLI KOYU, DİKİLİ

Denizköy'den sonra Hayıtlı Koyu'na gittik. Çok çok önceden bir yaz günü buraya yüzmek için gelmiştim ve bu koyda bir koç beni kovalamış ve toslamıştı; karnımın tam ortasına darbeyi almıştım. (Çok şükür bir şey olmadı)

Kışın da buralar gayet güzelmiş. Tepeden aşağı önce koyun sürüsü var mı diye kontrol ettikten sonra güle oynaya indik. 3-5 çılgın kız haricinde kimsecikler yoktu. Aşağıda biraz oyalandık, dalgaları seyrettik, etrafı dolaştık, güneşin batışını seyrettik.


14 Şubat 2013 Perşembe

2013 ŞUBAT TATİLİ...

Dolu dolu bir tatil yaşadım, Allah'a binlerce şükürler olsun.

Kardeşlerim sağ olsun güzel bir tatil organizasyonu yapmışlar. Sayelerinde bol bol gezdim.

İşte bu tatilde en çok akılda kalanlar...


1. KOZAK YAYLALARI,  BAKIRÇAY ve PİNEA CAFE DE KAHVALTI

Sabah erkenden uyandık, yola çıktık. Hava çok güzeldi. Güneşli, üşütmeyen bir kış havası... Fıstık çamlarının arasından şırıl şırıl Bakırçay akıyordu. Manzaralar çok güzeldi.

Kozak ormanı gerçekten de çok güzelmiş. Ömrümde böyle bakımlı bir orman görmedim. Tüm ağaçlar budanmış, her yerde çim var ve yerlerde herhangi bir poşet, plastik, çöp ya da en azından yangına neden olabilecek bir dal parçası bile yok. Aşağıdaki görsellere bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Bu bakımlılığın sebebini ise kardeşim açıkladı. Meğerse fıstık çamı ekonomik değeri çok yüksek bir ağaçmış. Bu yayladaki fıstık  çamlarının fıstıklarını köylüler topluyor ve bundan oldukça yüksek bir gelir elde ediyorlarmış. Kozak köylüleri gözü gibi bakıyormuş bu ağaçlara. Vatandaşın biri  mangal yakmaya kalksa bizzat köylüler engel oluyormuş.

         TEK KELİME İLE MUHTEŞEM


     BÜYÜLEYİCİ

         BU GÜZELLİĞİ HERKES GÖRMELİ..

Bu manzaralar eşliğinde Pinea Cafe'ye geldik. Pinea fıstık demek. Fıstık çamlarının arasında çok şirin bir mekan. Burada kahvaltı yaptık. Ambiyans ne kadar güzelse kahvaltılık yiyecekler de bir o kadar lezzetliydi. Kozak yaylasından geçerseniz kahvaltınızı mutlaka burada yapın derim. Fiyatlar ise inanılmaz uygun. Pinea Cafe de kahvaltı kişi başı 13 TL. Kahvaltının üstüne buranın meşhur fıstık tatlısından yedik. Fıstık tatlısını beğenmedim. Daha doğrusu fıstık tadını alamadım ama kardeşlerim çok beğendiler.


23 Ocak 2013 Çarşamba

NEOCUBE

Yeni oyuncağım neocube...



Geçen yıl kardeşimle neodyum mıknatısları nerede bulabiliriz diye araştırma yapmıştık... Sonra bir alışveriş merkezinde gezerken kardeşim görmüş, almış, bana hediye etti.. Gerçekten çok zevkli  büyükler için bir oyuncak.

Bu 216 adet minik küre korkunç güçlü. Oynarken hayret etmemek mümkün değil.

Ayrıca bugün internetten araştırma yaptım ve  küp ve piramit yapmayı başardım. İşte bu da neodyum piramitim.




16 Ocak 2013 Çarşamba

MARDİN HATIRALARI

Bugün yukarı Mardindeydim. Bakır yumurta tavamı  kalaycıya vermiştim. Kalaycı amca namaza gittiğinden ben de oralarda oyalandım, civar dükkanları gezdim. Bir sürü güzel şey gördüm.

Mardin'e özgü birkaç hatıra almak istedim ve bunları aldım.

Bunları mahlepten Mardin'li bir bayan yapıyormuş.. Çin işi değil yani :)
  mavi mahlep tohumu süs 5 TL


Ben de ucuna neodyum mıknatıslarımdan geçirdim mutfak dolaplarımdan birinin metallerine dokundurdum ve çekiç çivi kullanmadan astım.



Aşağıdaki de mahlepten yapılmış.  Mahlep kiraz ağacının aşılandığı başka bir ağaçmış ki bu ağaca  idris ağacı da denirmiş. Aynı  zamanda yabani kiraz da denirmiş. Mahlep baharatını ise hepimiz biliyoruz...

Mardinin kirazı meşhur. O halde kirazın çekirdeğini de böyle süs eşyalarında değerlendirmeleri çok normal. Mardin'de bütün dükkanlarda, lokantalarda, aktarlarda bu duvar süslerinden bolca görmemizin nedeni de böylece anlaşıldı.

Aşağıdaki duvar süsünü ise 15 TL ye aldım.. pazarlık yapmadım araştırmadım belki daha ucuza bulunabilir bilemiyorum.

               


         
Mardin'den çok sevdiğim bir arkadaşımın hediyesi. Maşallah kendisi çok maharetlidir.

KALBE DÜŞEN HÜZÜN...



Kederlendinse, kalbinde gam hissettinse, tevbe istiğfar et... Allah'tan bağışlanma dile, çünkü gam Allah'ın izni ile gelir, yaptığı işi Allah'ın emri ile yapar.

Allah dilerse gamın ta kendisi neşe olur....

Mevlana mesnevi

14 Ocak 2013 Pazartesi

HER YANIM KIRILIYOR.

Çok yorgunum...

Her yanım kırılıyor.

Okul bugün çok soğuktu.

Kaloriferler cayır cayır yanıyordu ama ellerim buz kesti tüm öğretmenler, mantolarıyla montlarıyla derse girdi. Bazı öğrencilerinse üzerlerinde sadece hafif okul kıyafetleri vardı. Üşümüyor musunuz kızım dedim üşüyoruz hocam dediler. Üstlüğünü giymeden  sadece okul hırkası ile okula gelmeleri maddi yetersizliklerden  mi yoksa özensizlikten mi kaynaklanıyor anlayamadım.

Eve gelir gelmez çay demledim yumurta peynir yedim ve yattım bayadır baygın bir şekilde yatıyorum. Telefon sesi ile uyandım. Kalktım ama hiç gücüm yok adım atsam kemiklerim kırılacak sanki. Acaba geçen yıl Dr Öz 'ün bahsettiği virüsü  mü kaptım. Dr Öz  geçen yıl ABD de bir virüs salgınının başladığını , tedavisini henüz bulamadıklarını bu gribin özelliği insanda çok aşırı yorgunluk oluşturduğunu söylemişti. Son 2-3 aydır internette çok vakit geçirdim bir sürü sinema izledim acaba haddinden fazla radyasyona mı maruz kaldım??  Bu aralar biraz bilgisayardan uzak durmayı da düşünüyorum.  En yakın zamanda normalleşirim inş.

13 Ocak 2013 Pazar

SEBZE ÇORBASI

Uzun zamandır yattığımdan daha yorgun uyanıyorum. Çok yorgunum. Öğlen 11'deki dersime zor yetişiyorum. Görenler sen çok hasta duruyorsun doktora git diyorlar.

Rehavet kadar insanı sıkan bir şey yokmuş gerçekten.

İstanbul'dan sonra Mardin aşırı rahat geldi bana. Bir kere trafik yok. Şehir küçük. Aradığım her şeyi merkezde buluyorum. Sosyal faaliyet desen burada sıfır. Yapacak hiçbir şey yok sanki. İstanbuldaki çalışma hayatım da herhalde buradakinin en az 10 katıydı.

Tembellik tembelliği doğuruyormuş doğru.

Dün ismini hatırlayamadığım bir blogda hanım arkadaşımız 1 haftadır detoks yaptığını un, şeker, yağdan uzak durduğunu sebze ile beslendiğini  ve pazar günü itibari ile kuşlar gibi uyandığını yazmış.  Belki ben de canlanırım bir silkinip kendime gelirim dedim. Karar verdim bu hafta dikkat edeceğim. Bakalım 2 hafta sonra ne değişecek. ( O kadar bedenim yorgun ki bir haftada hiçbir şey değişmez gibi hissediyorum)

İşte bugün ilk faaliyet olarak detoks niyetine sebze çorbası yaptım. Tüm çorbalar gibi çok sağlıklı.

Başka bir sebze çorbası tarifi için tıklayınız.



SEBZE ÇORBASI  (YOĞURTLU)

  • 1 adet kereviz
  • 1 adet havuç
  • 1 adet patates
  • 1 adet soğan
  • 1 diş sarımsak
  • Birkaç pırasa yaprağı
  • Biraz maydanoz sapı
  • Çok az kereviz yaprağı  
  • Yoğurt
  • Tereyağı
  • Pul biber, karabiber, tuz, nane
Sebzelerin hepsini orta boy doğrayıp tencerede haşlıyoruz.

Sebzeler yumuşayınca  blendırdan geçiriyoruz.

Bundan sonra rengi açılana kadar süt ekliyoruz ama ben  evde çok fazla yoğurdum olduğu için  süt yerine yoğurt ekledim. Bu da bir değişik farklı ekşi güzel bir tat verdi.

Çorbamıza ayrıca karabiber ve tuzu da bu aşamada ekleyebiliriz.

Son olarak da isteğe bağlı bir kepçe içinde çok az tereyağı eritip içine nane ve pulbiber ekliyoruz.  Tenceremize ilave ediyoruz.

AFİYET OLSUN...


Yemek tarifinin üstüne söylenmez ama belirtmek zorundayım;

* Çorbayı içtikten 15-20 dakika sonrası itibari ile bağırsak hareketlenmesi yaşıyorsunuz.  Dışarı çıkmadan  önce içmemenizi tavsiye ederim. 

12 Ocak 2013 Cumartesi

YAYLA ÇORBASI

İstanbul'da iken hep hazır yoğurt kullanırdım. (Gerçek yoğurt bulamıyordum çünkü)  Burada da (Mardinde yani)  böyle devam etti.

Artık hepimiz biliyoruz ki hazır yoğurtlar gerçek yoğurdun sağladığı faydaları veremiyor.

Hazır yoğurtların içinde bize faydalı olan bakteriler ya öldürülmüş ya da pasifize edilmiş durumda. İstanbul' da ev yoğurdu diye aldığım  hazır yoğurtlar haftalar geçmesine rağmen ekşimezdi. Bir keresinde kendim yoğurt yapmaya heveslendim. Pastörize süt ve hazır yoğurt kullandım. Tabii ki tutmadı. Boza kıvamında salebe benzer iğrenç bir şey elde ettim.

Mardin'de olmanın güzel yanlarından biri; gerçek köy ürünlerini bulabiliyorsunuz.

Her yerde mandıra var. Benim evin karşı köşesine de bir mandıra- manav karışımı bir dükkan açıldı. Önceleri temizlik konusunda endişelerim vardı ama sonra dedim ki en azından gerçek yoğurt alacağım. Bir deneyim dedim.

Bakkal abimiz bana özel tam 5 kiloluk yoğurt ayırmış. Kilosu 2 TL. Mükemmel bir yoğurt tadı aldım tam çocukken annemin yaptığı gibiydi. Gerçekten de çocukluğumdan beri gerçek yoğurt yiyememiştim ve neredeyse tadını unutmuştum.

12 gündür her gün 1 kase  yiyorum ama kabın daha yarısını bile bitiremedim ve yoğurdum çoktan ekşimeye başladı. Ben de bol yoğurtlu gerçek bir yayla çorbası yapayım dedim.

Ayrıca bir de köyden gelen bir tereyağım var ki ; mükemmel. Yayık ayranından yapıyorlar. Kokusu, lezzeti 10 numara. Yayla  çorbasını yaparken hem çok köpürdü hem harika bir koku verdi.



YAYLA ÇORBASI

Malzemeler

2 çorba kaşığı pirinç
Bol bol yoğurt
1 yumurta
2 çorba kaşığı un
2 çorba kaşığı zeytinyağı
1 çorba kaşığı tereyağı
Nane
Pul biber

Yapılışı

* Önce pirinçleri yıkayıp az suda 5-10 dakika pişiriyoruz.

* Pirinçler ocakta kaynarken biz cam kabın içine bol bol yoğurt koyuyoruz. Ben gerçek köy yoğurdumdan yaklaşık yarım kilo kullandım.

* İçine yumurta, un, zeytinyağı, 1 çorba kaşığı nane ekleyip bir güzel çırpıyoruz.

* Pirincimizin suyundan alıp cam kabımıza ekliyoruz. Bu sırada sürekli karıştırıyoruz ki yoğurdumuz kesilmesin.

* Ilıklaşmış olan karışımımızı pirincin üzerine döküyoruz.

* Karıştıra karıştıra pişiriyoruz.

* Kaynamaya başlar başlamaz altını kapatıyoruz.

(Ben tuz eklemeden yaptım. Zaten tadı gelmişti, mükemmel bir tadı vardı,  tuza gerek yoktu. Ayrıca tuz ekleyince yoğurt kesiliyormuş. İlle tuz eklemek isterseniz en son piştikten sonra katılırmış, bilginize.)

Bir cezvenin içine bir çorba kaşığı tereyağı eritiyoruz, içine pul biber ve nane ekliyoruz. Son olarak kasede çorbamızın üstüne sosumuzu ekliyoruz.

AFİYET OLSUN...

8 Ocak 2013 Salı

İNTERNET DOWNLOAD MANAGER

4 gündür hava yağmurlu, ara ara kar serpiştiriyor. Saat 3 oldu mu burada hava iyiden iyiye kapanmaya başlıyor zaten 4:30 da akşam okunuyor. Uzun uzun Mardin geceleri. Ama ben güzelce değerlendirmeye çalışıyorum. Kitap okuma, bol bol uyuma, bol bol dinlenme, bol bol müzik, bol bol internet.  Madem Allah lütfetmiş, değerlendireyim diyorum. İstanbul'da her gün 4-5 saat trafikte kaldığım olurdu. O akşamları hatırlayıp Allah'a şükrediyorum. O günlerin hesabına da dinleniyorum.

İşte bu uzun akşamlarda yapılabilecek en güzel şeylerden biri de sinema izlemek. Güzel bir de site  buldum 720p de online izleyebiliyorum. Akşamları yemekten sonra izlemek istediğim filme tıklıyorum, yüklenirken ben de geri kalan işlerimi hallediyorum, hatta uyuyorum, dinleniyorum. Bir filmi yaklaşık 4-5 saatte yükleyebiliyorum.  Geçenlerde tesadüfen bir şey keşfettim. Online izlemek istediğimde 5- 6 saatte yüklenen aynı filmleri artık max 10 dakikada indirebiliyorum. İnternet Download Manager denilen bir program o kadar hızlı ki gözlerime inanamadım.  Ben de artık bilgisayarıma indirip, izleyip sonra da siliyorum. Boşuna saatlerce beklemiyorum.

7 Ocak 2013 Pazartesi

CLOUD ATLAS

Uzun zamandır böyle bir film bekliyordum. Beklediğime değdi.  Eleştirmenlerin ne dediği umurumda değil. Neredeyse 3 saatimi gözümü kırpmadan heyecanla izledim. Hiç bir sahne hiçbir dekor zorlama gelmedi. Her şey yerli yerindeydi. Bittiğinde en yakın zamanda yeniden izlemeliyim dedim.  Herkese şiddetle tavsiye ederim.


2012 yapımı . 100 milyon dolar bütçe ile çekilmiş. Yaklaşık 3 saat sürüyor ( 177 dak)

 Kısa ve net harikulade bir film...

.
Hepimiz büyük bir düzenin parçalarıyız, asla kaybolmayan bir enerjinin temsilleriyiz. Hayatımızın seyri önemli ölçüde kontrolümüz dışında olan faktörler tarafından belirleniyor olabilir, ama herşeye rağmen çizginin dışına çıkmak adına küçük de olsa bir adım atabilirsek, bu adımın etkileri dalgalar gibi geleceğe yayılacaktır...

6 Ocak 2013 Pazar

NİŞASTALI KURABİYE


Hem basit hem lezzetli hem de çabuk pişen  bir kurabiye..


Sevgili öğrencim Ayça'nın annesi Zeliha Hanım'ın Tarifi

MALZEMELER

2 su bardağı un
2 yumurta
1 margarin
0,5 su bardağı pudra şekeri
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
aldığı kadar nişasta

Tüm malzemeleri karıştırıyoruz. Hamuru 1 parmak kalınlığında açıyoruz ve kurabiye kalıbı ile şekil veriyoruz.  (ben bardak kullandım.)  Önceden ısıtılmış 150 derecelik fırında pişiriyoruz. Üzeri çatlayınca kızarmasını beklemeden alıyoruz.

Çok çabuk pişiyor, çay demleninceye kadar hazır. Fırından çıkarıp üzerine pudra şekeri ekliyoruz. Tazeyken gayet güzel oluyor. Hiçbir şey beğendiremediğim annem dahi çok beğendi.

Afiyet Olsun...

Fırınım küçük olduğundan yarım ölçü kullandım yaklaşık 15-16 kurabiye çıktı. Bir de nişastam az olduğundan yaklaşık 3 çorba kaşığı  nişasta ekledim alabildiği kadar un ekledim. Böyle daha güzel oldu sanki.

5 Ocak 2013 Cumartesi

FELATUN BEY ile RAKIM EFENDİ

Sınav öncesi ders çalışmaları için öğrencileri serbest bıraktığımda Felatun Bey ile Rakım Efendi'yi okudum. Mardin'de bazı öğrencilerin ailesi edebiyat dersi için okumaları gereken kitapları almıyorlar. Ben temin ediyorum,  4-5 öğrenci dönüşümlü okuyup kitabı  geri veriyorlar. Geçenlerde yine edebiyat dersi için bir kitap sipariş verirken Mardinli bir arkadaşım ' Bu öğrencilerin babalarının tırları var, dünya kadar verimli toprakları var yani paraları var ama iş kitap almaya gelince git öğretmenine söyle o alsın diyorlar ' dedi. Belki de haklı ama sonuçta bu kızlara okumaları gereken kitaplar alınmıyor , bu kızlar  mağdur oluyorlar ve maalesef bizim okul kütüphanemiz çok zayıf.

 İşte ben de okulda  öğrencilerin okuması gereken dönüp dolaşıp bana geri gelen bu kitabı okudum. Çok beğendim, çok güldüm. Eski bir kitap olunca çok ağır çok sıkıcı olacağını düşünüyordum ama gerçekten yanılmışım. Gayet eğlenceli ve akıcı bir romandı.

Kitap çok eğlenceli yazılmış olmasına rağmen eski osmanlı yaşamı hakkında verdiği ipuçlarının bir kısmı beni rahatsız etti .

Mesela kadınların parayla alınıp satılması hem de çocuk yaşta.

Kölelik hakkında da birkaç bir fikir edindim ve iğrendim... Odalık, cariye kavramları daha bir oturdu.  Her ne kadar Osmanlı da köle kavramı çok daha insaflı ve o zamanın şartlarına göre insancıl bir zemin üzerinde yürüse de bu çarpık sistem -kölelik- nasıl oldu da yüzyıllarca devam edebildi şaşa kaldım.

Kitapta pek övülen kadınların hayatı bana çok korkunç göründü.
Kitaptan öğrendiklerimden birkaçı ...
* Eskiden ilim  irfan insanların hayatını kolaylaştıran bir şeymiş...  Rakım Efendi gayet güzel kazanıyor.

* Öğretmenler gayet saygı ve sevgi gören kişilermiş.  Rakım Efendinin gördüğü sevgi gözlerimi yaşarttı.

* Erkekler kendi kıyafetlerini kendileri çıkaramıyormuş, evdeki cariyelerin  yardım etmesi gerek.

* Sokakta gördüğün  küçük bir kızı -kaç para bu deyip satın alabiliyormuşsun. Sonrasında  iyi bir eğitim vererek cariyeni yüksek bir fiyata canının istediği kişiye satabiliyormuşsun!!

* Kadınlar evden çıkmıyorlar, ayda yılda bir pikniğe gidiyorlar ama hiç sıkılmıyorlar (mış).

* Eskiden de mayonez varmış. Hatta bir de mayonezli balık diye bir yemek varmış.( Ben mayonezi 15 20 yıldır  hayatımızda zannediyordum.) 

1 Ocak 2013 Salı

İNSAN NE İLE YAŞAR

Bu hafta sınav haftası. Benim derslerimin hepsi üst üste iki ders olduğundan ve 2. ders sınav yaptığımdan ve ilk ders öğrencileri çalışmaları için serbest bıraktığımdan ve öğrencilerimin bana çok çok nadiren soru sorduklarından (neredeyse hiç) ilk ders için okula kitap götürdüm ve bugün  derslerde bu kitabı okudum.

Daha önce Anna Karenina' yı okumuştum. Çok beğenmiştim. İnsan Ne ile Yaşar incecik bir kitap. İçinde 4 hikaye var. Benimkisi acaba inceltilmiş hafif bir baskı mı bilmiyorum ama Anne Karenina'ya göre çok rahat -çerez- ama çok faydalı tam küçüklere göre bir kitap.  Ben çocukken annem ve babam kardeşim ve bana uyumadan önce kitap okurlardı. Ben de müstakbel evlatlarıma bu kitabı uyumadan önce okuyacağım -inşallah-

'' Şu gerçeği unutmayın; Tek önemli vakit vardır; İçinde bulunduğunuz an... O an en önemli vakittir, çünkü sadece o zaman elimizden bir şey gelebilir. En önemli kişi ; kiminle beraberseniz odur. Zira hiç kimse bir başkasıyla, bir daha görüşüp görüşmeyeceğini bilemez. Ve en önemli iş iyilik yapmaktır. Çünkü insanın bu dünyaya gönderilme sebebi budur.'' TOLSTOY