06/08/2025 Çarşamba
Hollanda'da son günümüzde kahvaltıdan sonra köyün civarında son bir yürüyüş yaptım.
Vaktim çok az.
Bu sefer de Driebruggen'den Gouda'ya doğru yürüdüm.
Keşke her fırsatta buralarda yürüse imişim. Şu anda çok pişmanım.
Buraları daha da iyi değerlendirebilseydim keşke.
Allah'ım ne harika bir doğa var burada.
Biraz ilerde ceylanlar var. Arka tarafta ise besili atlar ve tayları ve daha arkada ise inekler otluyordu. Bir tane de domuz gördüm.
Her kare ayrı bir güzeldi her zamanki gibi.
Ama bir müddet sonra sürem bittiği için dönmek zorunda kaldım. Bıraksalar 10 km daha zevkle yürürdüm bu yolda.
Hem Osmancığımıza veda ettik hem de harika bir ülkeden rüya gibi geçen bir tatilden ayrılıyoruz.
...
Daha Türkiye'ye ayak basmadan hatta daha uçağımız havalanmadan, Türkiye'ye dönüş için kuyruğa girmişken, Corendor firmasının önünde valiz sırası beklerken başladı çilemiz. Zevkten kültürden medeniyetten nasipsiz ülkemize dönerken yüzümüze yüzümüze vurulması gerekiyordu ortadoğululuğumuz.
Bir kadın en arkadan gelip herkesin gözü önünde pişkin pişkin kaynak yapmaya yeltendi. Tabii ki insanlar uyardı. Görevli de o kadını sıradan dışarı çıkardı. O yüzsüz terbiyesiz kadın da "Görün bak, nasıl öne geçiyorum! " diye ortalığı yıktı, bas bas bağırdı -geçemedi elbette- Uçakta baktım hâlâ hiçbir utanma emaresi yoktu yüzünde. Nasıl bu kadar rahatlar! Bu insanlar nereden türediler nereden aramıza karıştılar hep vardılar da sesleri mi çıkmıyordu eskiden, bu kendini bilmezlik bu edepsizlik bu hadsizlik ne zamandan beri prim yapıyor, ben çözemedim.
Bu onur kırıcı olaydan ziyade daha bekleme sırasında henüz medeniyetten ayrılmadan kendini hemen belli eden bu eğitimsiz ahlaksız insanların yeniden arasına döneceğim için içim ezildi. Zaten üzgünüm.
Geçen sefer Hollanda dönüşümde yine çok üzgündüm. Havaalanından evime döndükten bir kaç saat sonra yakındaki File markete alış verişe gitmiştim. O sırada Hollanda'daki marketleri düşünüyordum. Marketteki ürün çeşidinin ne kadar yüksek olduğunu taze ve kaliteli gıdaya ulaşmanın orada ne kadar rahat olduğunu vs. Tabi ki bir de insanların ne kadar medeni olduğunu bizim ne kadar ahlaksız sevgisiz kasıntı bir toplum olduğumuzu vs düşünüyordum ki yok ya bizim halkımıza da haksızlık etmeyeyim o kadar da değiller bizimkiler de medeni diye düşündüm. Tam bunu düşündüğüm anda o sırada bir tane hafif sakallı bir adam benim sepetimi bacağını kaldırıp ayağı ile ittirdi. Herhangi bir cümle yok. Elle ittirmek vs yok. Market kalabalık falan değildi. Yolu kapatmamıştım. Sırf kabalıktan ayılıktan bir kadına duyulan tiksintiden sadece incitmek için ikinci sınıf insan muamelesi görmemi istediği için bana bu muameleyi reva gördü. Al sana medeniyet... Ah biraz bende güç olsaydı da o bacağı malum yerine sokabilseydim. Aradan geçen 3 yılda o adama olan öfkem bir gram bile eksilmedi.
Bak durup dururken şimdi bu olay da aklıma geldi.
Neyse işlemleri tamamladıķ içeri geçtik.
İçeride dutyfreeden çok sevdiğim parfümümü aradım bulamadım. Nina ricci nina... Yıllarca benimle özdeşleşti bu parfüm ama artık üretilmiyor sanırım. Ben de Miss Dior aldım. (700 euro ödedim.)
Duty freeden çıkarken kadın bana 5 euro eksik verdi. Canım çok sıkıldı. Sonra dayanamadım yeniden gittim bana eksik verdiniz dedim direkt 5 euro'yu uzattı. (Kadının Türk olduğundan şüpheleniyorum) İnşallah bir dahakine birileri benim gibi sakince söylemez de onun yerine ümüğünü sıkıverir o karının. ( Evet sinir katsayım çok yükseldi farkındayım.)
Buradan çıkınca da başıma kötü bir olay geldi. Bizimkiler bir şeyler atıştırıyorlardı. Ben duty freede biraz oyalandığım için biraz geç gitmiştim yanlarına. O sırada bir de Defne'ye kızıyordum çünkü sürekli mıy mıy mıy söylenip duruyordu. Duty free'den oyuncak beğenmişti onları almak istiyordu ben de almıyordum. Neyse işte böyle bir haleti ruhiyede iken annemin önündeki poşetten peynirli çubuklardan bir tane aldım. O kadar kurumuş ve bayatlamış ki. Ağzıma aldığım anda puf diye kupkuru bisküvi dağıldı. Peynirli çubuk parça parça olduğunda vücudum direkt reddetti. Nefes borum kapandı. Önce panik yapmadım. Sakince yutkunmaya çalıştım ama yok ne yutkunabiliyorum ne de nefes alabiliyordum. Gırtlağım kendini kitledi. Bu sırada annem çırpınmaya başladı. Eylem su yok mu su yok mu diye bağırıyordu. Bilal hemen yanıma koştu. Hemlick manevrası yapacaktı anladım. Bu sırada ben nefes almaya çalışıyordum ama alamıyordum onun yerine benden bir de garip bir ıhhhh şeklinde bir ses çıktı.
Bu arada vücudum nefes almak için çırpınıyordu ama ruhum dışarı çıktı öyle sakince etrafa bakıyordu. Kendimi izliyordum. Etrafı herkesi çok iyi görüyordum. Valla can vermek böyle ise o kadar da kötü birşey değilmiş. Sonra sırtıma biri vurdu kim bilmiyorum nefes almaya başladım ama düzgün nefes alamıyordum yine de. Sonra ruhum bedenime geri döndü. Ölüyorum zannettim.
Öyle işte sadece bizimkileri değil oradaki herkesi korkuttum.
Uçağımız 19:30'da kalktı. Daha kemer ikaz ışıkları sönmeden insanlar hemen ayaklandılar b.k var sanki görevliler hemen müdahale ettiler elbette. Uçak durur durmaz da hemen herkes ayaklandı. Öyle ayakta tam burnumuzun dibinde 15 dakika beklediler.
Uçak çok rahatsızdı. Hiç uyuyamadım bu sefer. Arkadaki kadının çocuğuna uyguladığı zorbalıkları dinledim 3 saat boyunca. Ayrıca çocuğa da çok acıdım.
Sonra indik. Daha Adnan Menderes Havaalanı'na iner inmez bir sıcak dalgası yüzümüze vurdu. Üstümüzdeki şallar hırkalar polarlar hemen hopp çantalara geri girdi.
İzbana geçtik. Tren bana çok sevimsiz pis ve kasvetli göründü. Yaklaşık 1 saatlik yolculuktan sonra Mavişehir'e 12 gün önce arabamızı park ettiğimiz yere geldik. İzbandan inince bir Türkiye klasiği olarak merdivenlerin başında bir sokak köpeği havlayarak üstümüze yürüdü. Defne bir kaç adım önden gidiyordu uğursuz it kapıverecek diye ödümüz patladı.
Kalbimiz çarpa çarpa arabamıza bindik. Bilal'in navigasyonda işaretlediği yere gittik. Menemen'de Mersinli Canciğer Lokantası'na geldik.
Aslında en son Driebruggen'da kahvaltı yapmıştık. Uçakta çok acıkmıştım. Ama şimdi sabahın 02:30'u idi ve çok yorgundum. Kafamın içinde vın vın uçağın motor sesi hâlâ yankılanıyordu. Ağlayan çocuk zırıltısı bir de. Bizimkilere baktığımda görüntüler kayıyordu. Gerçekten de dinlenmeye çok ihtiyacım vardı.
Bu saatte ama bizimkiler gayet dinçti. Hiç etkilenmemişlerdi yorgun halleri hiç yoktu. Gayet kanlı canlıydılar maşallah. Ciğer şiş kebab vs söylediler. Ben o kadar yorgundum ki sadece çorba söyleyebildim. Onu da yorgunluktan içemedim zaten. O saatte yemek yesem normalde de fenalık geçiririm ben. Ortaya bir sürü meze geldi. Bu lokantanın özelliği imiş. Çorba 240 tl idi neden bu fiyat olduğunu anladım. Ortaya ciğer kıyması keşkek acılı ezme turşu soğan kavurması patlıcan mezesi soğan sarımsak biber köz soğan salatası normal salata ve yeşillikler geldi. Bu kadarını hatırlıyorum. Masa tamamen mezelerle doldu diyebilirim. Başka zaman olsa bayılırdım bu sofraya.
Bizimkiler şiş kebablarını çok lezzetli buldular. Sofrada ne var ne yok yediler maşallah. Mezeler de yenilendikce yenilendi.
Ege Bora o kadar mutlu idi ki o kadar severek yedi ki anlatamam.
Son olarak da tatlı olarak kazandibi geldi. O da ikramdı. Hayatımda bu kadar güzel bir kazandibi yememişimdir herhalde.
En son biz çıktık cigerciden. Biz daha içeride iken ışıkları söndürdüler sonra da dükkanı kapadılar. Saat sabahın 03:30 'u civarıydı.
Edremit'e gitmek üzere yola çıktık. Lakin ben yorgunluktan geberiyordum. Gözlerimi bir türlü açamıyordum. Kendimi çimdikliyorum dilimi ısırıyorum yok gözüme bir perde indi. Yan tarafa bakıyorum kafamı sallıyorum ama ışıklar bir çizgi halinde uzayıp gidiyor. Kaşlarımı kaldırıyorum gözlerim açık biliyorum ama yok yani yolu göremiyorum.
Hayatımda hiç böyle bir şey yaşamadım.
Sonra bir benzinlikte durdum. Kenarda tırların da durduğu geniş bir alan vardı. Kapıları açtık. Nasıl güzel bir esinti geldi insana can veren cinsten. Biraz o esinti ile kendime gelmeye çalıştım.
Burada bir iki saat uyumayı planlıyordum.
Tam gözümü kapadım Bilal aradı neden durdunuz abla diye. Biraz uyuyacağımı dayanamadığımı söyledim o da sen arabayı Bergama sapağına getir ben götürürüm sizi dedi.
İyi dedim. Hemen çıktım benzinlikten. Anam Bergama'ya daha 44 km varmış meğer. Aslında 44 km nedir ki ama o yolu nasıl gelebildim bilmiyorum. Dualar okuya okuya Allah'ım sen koru diye diye bilincim gitti geldi. Bilal'in olduğu benzinliğe gelebildim ama nasıl geldim bir ben bir Allah bilir.
Arabayı Bilal'e teslime edip hemen arkaya geçtim anında uyumuşum.
Gerçekten çok yorulmuşum.
Sonra eve geldik. Bilal hemen klimayı açtı. Aslında klima çalışmıyordu ama Bilal başarmış çalıştırmayı. Klimanın olduğu odada bir kanepeye Eylem diğerine Bilal geçti. Ortada halıya bir çarşaf serdim Defne orada uyudu. Ben de Defne'nin biraz ötesine mutfağa yere bir çarşaf serdim yatak yapacak halim yoktu direkt attım kendimi yere, uyumuşum.
O nasıl bir uyku anlatamam. Hiç böyle yerle bütünleştiniz mi uyurken ya da direkt bir jöle gibi yere dağıldınız mı ayaklarınızdan bacaklarınızdan kollarınızdan bir şeyler çıkıp çıkıp etrafa yayıldı mı işte öyle bir yorgunluk öyle bir uyku ile uyudum.
Bir kaç saat sonra Bilaller uyandı. Kahvaltı vs derken çok da oyalanmadan Çanakkale'ye döndüler.
Ben de günlerdir dinleniyorum. Evde klima yeniden bozuldu. Tuvaletin sifonu bozuk üst kat wc sifon bozuk. Dün kiracı aradı kiracının evinin suyu alt kata sızıyormuş yaptırılması gerekiyormuş.
Annemin bu aralar sinirleri bu işler yüzünden epey bozuk.
Geceleyin ancak havalar normale dönüyor.
Akşam oldu. Ben de bugün daha yeni yeni nefes alabilmeye başladım.
Bir yandan çay içip bir yandan bunları yazıyorum.
SON









Hiç yorum yok:
Yorum Gönder