06.06.2025 Cuma
Kurban Bayramının 1. Günü
Daha bir kaç hafta önce Kadir'in nişanı için Edremit'te idim. Dönüşte annem de bizimle birlikte gelmişti İstanbul'a. Geçen hafta da kendisi Edremit'e döndü.
Ben de bu bayramı İstanbul'da geçirmeye karar verdim. Hem tatil pazartesi günü bitiyor, salı günü okulda olacağım, zaman yok, memlekete gittiğime değmeyecek hem de çok yoruldum bu aralar biraz dinlenmek evde keyif yapmak istiyorum.
Hiç bir bayram hazırlığı yapmadım. Bayramda Defne babaannesine gitmişken rahat rahat içime sine sine temizlerim evi, kuaförüm de bayramda açıkmış, kimseler olmadan rahat rahat saçımı başımı yaptırırım bir kendime gelirim diyordum.
Okul işlerimle dalmış, yazılılarımı bitirmeye okul işlerimi rahatlatmaya çalışırken bir Murphy Kanunu gereği olarak bu kendimden geçmiş saçım başım perişan halimi ve bu çığırından çıkmış evimi illaki birilerinin görmesi gerekiyordu ki arife gününden bir önceki akşam Eylem, biz yarın İstanbul'a geliyoruz dedi.
Annem de biraz beklerseniz kurbanı halledip ben de gelirim beklemezseniz de kurbanı birilerine veririm yine de gelirim dedi.
Tabi kardeşlerim geliyor diye çok sevindim. Defne havalara uçtu. Ama aynı zamanda çok gerildim; tüm işleri bir günde nasıl yetiştireceğim?
Arife günü öğlene kadar okulda herkes birbiri ile muhabbet edip çay içip pasta börek yerken ben kendimi bir sınıfa kapattım. Yazılılarımı bitirmeye çalıştım.(Bitmedi.)
Defne ile okuldan çıkınca ise oyalanmayıp önce alışverişe gittik.
Ege Bora'yı mutlu edecek kadar abur cubur; bisküviler, cipsler, çeşitli içecekler; Bilalciğimi mutlu edecek kadar çeşitli peynirler kahvaltılıklar; Eylemciğim için de sağlıklı yemekler yapabilmek için sebzeler ve meyveler; ee kurban bayramı etsiz olmaz kasaptan çeşitli etler, bayram baklavasız da olmaz, Onur Fırın'dan baklava çeşitleri, akşam sürprizleri, dondurmalar derken öğleden ikindiye kadar Defne ile dünyalar kadar alışveriş yaptık.
Aldıklarımızı eve taşımakla bile çok yoruldum.
Eve gelince poşetleri boşaltıp yerleştirdikten ve Defne'yi doyurduktan sonra hemen temizliğe başladım. Gücüm tükenene kadar yapabildiğim kadar da temizlik yaptım.
Bilaller geldiklerinde ev dip köşe temiz olmasa da en azından etraf deri toplu görünüyordu.
Yemek çay muhabbet derken gece 02:30 civarı yatabildim.
Sabah erkenden 06:30 civarı uyandık. Hazırlandık ve erkenden çıktık. Yollar boşken daha trafik başlamamışken bayramın ilk günü Beykoz'a gittik.
Yollar çok kalabalık değildi.
Önce Beykoz Korusu'nda kahvaltı planlamıştım. Bir gün önce de sormuştum açık mısınız diye. Görevli bayram süresince açığız demişti ama görünüşe göre ya karşı taraf yanlış bilgi verdi ya da bir iletişim kazası yaşandı yanlış anladım ki korudaki kafeteryalar ve restaurantlar kapalı idi. Görevlilere danıştım acaba Dilburnu Beykoz Korusu mu açık mı görevli orayı mı kasdetti diye ama orası da kapalı imiş.
O zaman B planı olarak meydanda bir kahvaltı mekanı bulabiliriz. (Bayram sabahı her yer kapalı, belki de bulamayız.)
C planı Mecidiye Kasrı'nda kahvaltı yapabiliriz orası da kapalı ise D planı Sabancı Ögretmen Evi'ne geçeriz diye düşündüm. Son ihtimal, bir çare bulamazsam o zaman da eve dönerim ne yapayım dedim.
Aslında iç dünyamda baya da panik yaptım ya hiç bir yer bulamazsak diye.
Arabayı Beykoz Korusu'na parkettikten sonra sahile gittik biraz dolaştık.
Onçeşmeler Meydan'a geldik.
Orada tarihi Beykoz Fırını açıkmış (oh be!) bir de çay satan bir büfe bulursak tamamdır en azından burası cepte dursun diyerek biraz rahatladım.
Onceşmeleri Bilallere gösterirken ben de etrafa baktım Kahvaltı mekanları açık mı diye. Her yer kapalı idi.
Onçeşmeler Bilallerin hiç ilgisini çekmedi bu arada.
Sonra sahilde yürümeye başladık.
Dalyanları, eski Türk mezarlıklarını, Ahmet Mithat'ın Evi'ni gördükten sonra Mecidiye Kasrı'na çıktık.
Oranın kafetaryası açıkmış. Derin bir oh çektim.
Önce bir kahvaltı yapalım dedik. Çünkü Defne açım da açım deyip duruyordu.
Boğazı gören püfür püfür güzel bir masaya oturduk.
Manzara eşsizdi.
Bizden başka kimse yoktu.
Sabah erken saatlerdi.
Hava çok güzeldi.
Boğaz harika görünüyordu.
Hem boğaz hem gökyüzü harika bir mavilikle parlıyordu.
Sadece kuş sesleri duyuluyordu.
Bir de aşağıda demirlemiş lüks bir tekneden yayılan hoş bir müzik vardı.
Bir de mini mini çok tatlı iki yavru kedinin yerlere dökülmüş kurumuş manolya yaprakları ile oynarkenki hışır hışır yaprak sesleri.
Defne zaten kedileri görünce aman iyi ki gelmişim dedi tüm kahvaltı boyunca oynadı kedişlerle.
Ortaya serpme kahvaltı söyledik.
Hemen de geldi.
Kahvaltılıklar gayet güzeldi lezzetliydi.
Çay taptaze idi. Hem de dördümüze de rahat rahat yetti.
Oh iyi ki de Beykoz Korusu'ndaki tesisler kapalı imiş dedik. Hiçbir şeyi çok da zorlamamak gerek. Bu olaydan bu dersi çıkardım ben.
Burada Mecidiye Kasrı'nda mükemmel bir kahvaltı yaptık.
Sonra kasrın bahçesini ve ve içini gezdik.
Bol bol boğaz seyrettik.
Bilaller kahvaltıyı bahçeyi manzarayı çok beğendiler ama kasrın kendisini özelliksiz buldular. Pek bir şey yokmuş burada. Oysaki ben çok beğenmiştim ilk geldiğimde.
Sonra buradan çıkıp boğazı seyrede seyrede Beykoz Korusu'na geri yöneldik.
Bu sırada Onçeşmeler Meydan'da maraş dondurması satan bir yer vardı. Defne dondurma istedi kendime de aldım Bilalle Eylem istemedi.
Dondurmaları çok güzel buldum. Gerçekten de maraş dondurması idi.
Bilaller başta müze gezisi deyince burayı pek cazip bulmadılar ama gitmeye ikna ettim.
İçeriye girince ama iyi ki de gelmişiz dediler.
Gerçekten de çok güzel bir yer Cam ve Billur Müzesi.
Defne'nin de buraları gördüğüne çok sevindim.
Bahçeyi dolaştıktan sonra müzeye geçtik.
Bilallerin burası da pek ilgilerini çekmedi. Ama ben yine çok beğendim.
Sonra da müzenin kafeteryasında çay içtik. Defne bir daha dondurma istedi. Bilalle Eylem ise kestaneli pasta aldı.
Sonra bahçeyi gezdik.
Defne çocuk parkında oynarken bu sefer de tam parkın yanında konumlanmış diğer kafeye geçtik.
Burası da çok hoştu.
Biraz oturduktan sonra Defne ben acıktım dedi yine.
Buradaki ürünler o kadar cazip o kadar güzel görünüyordu ki tok olmama rağmen cevizli kremalı bir dilim kek aldım. Hep beraber bir çatal aldık çayın yanında. Kek hepimizden tam not aldı.
Defne de muffin istedi ama aç çocuğum muffinininden sadece iki ısırık aldı.
Epey burada da oturup dinlendikten sonra tekrar yola düştük.
Benim planlarım bugün için bu kadardı. Bana kalsa buradan eve dönerdim ama Bilaller çok enerjik ve hiç yorulmuyorlar🧿🧿🧿 maşallah barekallah nazar değmez inşallah.
Geziye devam ettik.
Hadi Sabancı Öğretmen Evi'ne gidelim dediler oradan boğazı seyrederiz.
Arabaya atladık Küçüksu'ya gittik. Öğretmenevinin civarında park yeri yoktu, çayırın yanında bir yere arabayı parkettik. Önce çayırda dolaştık. Burası çok kalabalıktı. Defne burada parkta oynadı biz de Osman'la annemle görüntülü konuştuk bayramlarını kutladık.
Sonra Anadolu Hisarı'na geçtik. Orası kapalı imiş. Biz de arka sokaktaki Namazgah, Telgrafhane ve ara sokakları dolaştık. Göksu Nehri'ne baktık.
Küçüksu Kasrı'na gitmedik çünkü epey geç olmuştu. Büyük ihtimal kapanmıştır dedik.
Sonra da Sabancı Ögretmen Evi'ne geldik.
Her taraf güllerle doluydu. Rumeli Hisari harika görünüyordu. Bugün biraz rüzgar var deniz kıpır kıpır ama yine de Boğaz masmavi ve muhteşem.
Defne acıktığını söyledi. Defneye kumpir aldı dayısı. Biz de yine çay keyfi yaptık. Defne'nin kumpirinin ucundan azıcık tadına baktık. Gayet sıradan özelliksiz ve lezzetsiz idi ama manzara o kadar güzel biz öyle mutluyduk ki kumpir bize ekstra güzel geldi bir tane daha aldık.
Manzaraya bakıp biraz oturunca bu sefer de otobüse atlayıp Çengelköy'e gittik. Sahilden yürüye yürüye Beylerbeyi'ne geldik. Burada da Polisevi Sosyal Tesisleri'ne girdik.
Ben burayı hep merak ederdim. Bugün ilk kez gelmek nasip oldu.
Burada güzel bir akşam yemeği yedik.
Ben balık istedim. Defne patates kızartması. Bilal çorba Eylem ise kalamar istedi. Ortaya havuç tarator haydari patlıcan salatası roka salatası çoban salatası istedik.
Buradan da çıkıp yürümeye devam ettik ki Defne artık çok yoruldu. Nasıl yorulmasın yavrum. Tüm boğazı gezdik resmen.
Otobüse binip bu sefer de Nakkaştepe'ye gittik.
Üryanizade Ahmet Efendi Cami, Kuzguncuk sahil, Kuzguncuk Bostan derken hadi Fethi Paşa Korusu'nu da gezelim oradan Paşa Limanı'nda da çay içeriz dediler.
Defne artık o kadar yoruldu ki canım kızıma çok acıdım.
Yıllar yıllar önce Adalar'a yaptığımız gezi aklıma geldi.
Yine Billalerle geçmişte bir gün Adalar'a gitmiştik. Adada gezilmedik görülmedik bir yer bırakmamıştık. Ege Boracığım küçücüktü. Biz Kemal'le yorgunluktan gebermiştik tüm gün yürümekten ayaklarımıza kara sular inmişti.
Sonra vapurda Eylem sanki sabahtan akşama yürümemişiz dağ tepe çıkmamışız gibi akşam nereye gidiyoruz bir Taksim mi yapsak Kadıköy mü daha iyi olur vs demeye başladı.
Sonra Bilal'le ikisi oturup şuraya mı gitsek buraya mı gitsek geri dönüşümüz nasıl olur konuşmaya başladılar. Kabataş'ta İskeleye inmemizle Ege Boracığım fenalaştı. Baygınlık geçirdi yavrum. Dudakları bembeyaz oldu. Yüzünden tüm kan çekildi.
Hayatımda en korktuğum anlardan biri idi.
Ege Bora ölüyor zannetmiştim.
Sonra hemen banka yatırdık Ege Bora'yı. Ben habire ambulans çağırayım mı diye haykırıyordum. Annesi uyandırmaya çalışırken Bilal hemen ayran ve yiyecek bir şeyler alıp gelmişti. Bir şeyler yiyince azıcık da dinlenince rengi normale dönmüştü.
Bir yarım saat kadar o bankta Ege'nin kendisine gelmesini bekledik.
Ödüm patladı çocuğa birşey olacak diye. Sonra tüm planları iptal edip eve dönmüştük.
Açıkçası bugün de Defne'ye birşeyler olacak diye çok korktum. Defne'yi de getirdiğime bin pişman oldum. Yavrum öldü öldü yorgunluktan.
Kuzguncuktan Fethi Paşa Korusu'na yürürken Defne artık bitmişti. Koruya geldiğimizde korunun önündeki taşlara oturttum Defne'yi. Siz gidip bir bakın tesis açıksa haber verin arkadan geliriz biz dedim ama aslında bir şeyler uydurup gitmeyecektim.
Defne onlar gidince ağlamaya başladı.
O kadar yorgundu ki yüzü bir tuhaf olmuştu.
Gözleri çekilmişti ve yüzü bembeyazdı ve sanki bir günde küçücük kaldı. Gözünün birine ise kan oturmuştu.
Hemen ayaklarını ovdum. O da hep ağladı acıdan yorgunluktan.
İçimden artık burası son durak ben dönüyorum. Daha da gezeceklerse kendileri metro ile dönsünler dedim.
Eylemler bir tur da koruda gezinmişler🧿🧿 Elemtera fiş kem gözlere şiş maşallah barekallah.
Manzaraya boğaza bakmışlar.
Bir 15-20 dakika sonra geldiler.
Hadi önce Üsküdar oradan gece Kadıköy Moda demelerini bekliyordum (Biz olmasak yaparlardı.) ama halimize acıdılar herhalde, otobüsle geri döndük.
Otobüste yer yoktu Defneye yere otur kızım dedim. Orada yerde bağdaş kurdu dönüş yolunda epey dinlendi.
Sonra yeniden Beykoz Çayırı'na geldik. Sonra yeniden Sabancı Öğretmen Evi.
Yeniden orada bir çay waffle keyfi yaptık ve artık geç saatte dönüş yolculuğumuz başladı.
Benim ayaklarım çok yorgundu araba kullanmaya cesaret edemedim anahtarları Bilal'e verdim.
27.252 adım atmışım bugün.
Bilal getirdi bizi eve. Evde hemen yine çay demledim. ( Evet çay bizim için çok önemli çok içiyoruz.)
Çok uzun ama çok güzel bir bayram günü idi.
Her gittimiz yer çok güzeldi.
Bu arada bugünü yasemin kokulu gün olarak hatırlayacağım. Çünkü bugün boğazda her yerde her bahçede yaseminler açmıştı.
Sanırım yaseminlerin en güzel zamanında gelmişiz.
Boğazda her yer sokaklar caddeler yasemin kokuyordu.
Ne kadar da çok yasemin varmış.
Ben sanırım ilk kez yasemin mevsiminde gezmeye çıkmışım.
Buralara son geldiğimde de her yerde mor salkımlar vardı. Ne çok mor salkım varmış İstanbul'da diyordum o zaman da.
Bir keresinde akasya mevsiminde gelmiştik buralara. Her yer akasya idi. İstanbul'da ne çok akasya ağacı varmış bilmiyordum demiştim. O zaman da her yer mis gibi akasya kokuyordu.
Bir keresinde de Beşiktaş'a tam da ıhlamur mevsiminde gitmiştim. Tüm sahil ıhlamur kokuyordu.
Renkler kokular şehri İstanbul...
Her mevsim ayrı bir güzellik var.
Ertesi gün Bilaller yine erkenden kalktılar. Birlikte kahvaltı yaptık. Sonra hiç oyalanmadan çıktılar.
Biz bu sefer gitmedik, evde kaldık, dinlendik.
Bilaller Taksim- Galata- Karaköy- Kabataş- Üsküdar- Salacak- Nakkaştepe- Beşiktaş- Bebek yapmışlar. 🧿🧿🧿
Daha da gezeceklermiş ama herkes sahillere akmış çok kalabalıkmış her yer akşam 22:30 gibi geri geldiler.
Bu sabah da bahçede kahvaltı yaptık. Sonra da millet bahçesinde yürüyüş yaptık.
Sonra da önce Beylikdüzü'nde yaşayan Urkuş Teyze'yi görüp Çanakkale'ye Eylem'in ailesini ziyaret etmek üzere çıktılar.
2025 Kurban Bayramım da böyle geçti.