14 Temmuz 2021 Çarşamba

TARİHİ YARIMADA-2-

Güzergah -II-

* Aya İrini

* Arasta Çarşı

* Büyük  Saray Mozaikleri Müzesi

* Hipodrom (At Meydanı)

* Anıt Sütunlar 

* İbrahim Paşa Sarayı

* Yere Batan Sarnıcı 

* Million Taşı

* Gülhane Parkı

* İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi

* Osman Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi



 12.07.2021 Pazartesi

Geçen perşembe ilkini gerçekleştirdiğim  Tarihî  Yarımada  Gezisi'ne bugün devam edeyim dedim.

Geçen  sefer trafik illallah ettirdiğinden bugün metro ile gitmeye karar verdim.  Sabah önce Başakşehir'e gittim, arabayı güvenli bir yere park ettim. Oradan Kirazlı metro ile Kirazlı'ya,  Kirazlı'dan aktarma, Aksaray metro ile Aksaray'a,  Aksaray'dan da  Yusufpaşa tramvayına aktarma derken nihayet Gülhane'ye gelebildim. 

Tamam bugün trafik stresi ve daha da streslisi arabayı nereye park edeceğim stresini yaşamadım. Aynı zamanda dönüş yolunu da düşünmüyorum. Metro ile gelmek bu açılardan oldukça avantajlı ama bu sefer de daha geziye başlamadan yollarda epey yoruldum. 

Yine de madem buraya kadar geldik yorgunluğu yok sayıp yola devam edeceğim. 

Gülhane'de tramvaydan inince Osman Hamdi Bey yokuşundan Topkapı Sarayı 1. Avlu'ya geçiyoruz. 

Bu yokuş İstanbul'da çok sevdiğim yollardan bir tanesidir. Gülhaneden geçip çınar  ağaçlarının  ve arkeolojik parçaların arasından Topkapı Sarayı'na çıkıyoruz.

  Bugün ilk durağımız Aya İrini Kilisesi.

İstanbul'a geldiğimden beri bu mekanda sayısız konser verildi. Hep gelmek görmek bu mekanı yaşamak istedim ama şimdiye dek gitmek görmek nasip olmadı. 

Nihayet bugün içeriyi görebileceğim için sevinçliyim.

Fakat girişte bilet alırken görevlinin uyarması ile kilisenin pek çok bölümünün restorasyonda olduğunu öğreniyor içeri girmekten vazgeçiyorum. 

Zaten pek çok tarihî yer restorasyonda. Aya İrini'yi keşfetmek de sonraya kalsın.

Topkapı Sarayı'ndan çıkıp Arasta Çarşı'ya geçiyoruz. 

Sanırım ben bu taraflara hiç uğramadım. Buralara geldiysem de hiç hatırlamıyorum. Çarşı gayet hoş. Gayet güzel iznik çinileri hat tablolar minyatürler halılar takılar baharatlar lokumlar... İnsanı cezbeden pek çok  güzel şey var.  Birgün cebim dolu geleyim de buradan biraz alışveriş yapayım.

Arasta'da gezerken çarşının içinde kalmış olan Büyük Saray Mozaikleri Müzesi'ne geçiyoruz. 

Buraya ilk kez geliyorum. Hep adını duymuş, merak etmiş ama ziyaret etmeyi şimdiye dek ötelemiştim. 

Büyük  Saray Mozaikleri Müzesi pek bilinmeyen reklamı pek yapılmayan bir yer. Her zaman oldukça tenha oluyormuş. Bugün müzede benden başka sadece iki kişi vardı.

Müze MS 450-550 yıllarındaki Doğu Roma İmparatoluğu zamanında yapılmış  olan sarayda kullanılan mozaikleri sergiliyor. Eskiden Büyük Saray buralarda imiş.

Müzeyi oldukça etkileyici buldum...

Bu mozaiklerin en az 1500 yıllık olduğunu düşünürsek ürpermemek elde değil.

Bu mozaikler o zamanki insanların hayata bakışlarını yaşama biçimlerini gösteriyor.

Etrafı bizden çok farklı görüyor farklı hissediyorlarmış  bence...

Mozaiklerde genellikle av avcı ilişkisi  tabiat doğa olayları işlenmiş.  Geyik avlayan aslanlar, aslan ile savaşan fil, yılan dişleyen atmaca, otlayan atlar, koyunlar, devenin üstünde  çocuklar, balıkçıl kuşu, erik ağacı, avlanan insanlar...

 Kısaca mozaiklarde canlı kıpır kıpır bir doğa var.

Bu fotoğrafı Defneciğim için  çektim. Atları çok sever kendisi...

Bugün buraya  iyi ki de gelmişim.

Beğendim.



Büyük Saray Mozaikleri Müzesi'nden ayrılıp  Arasta Çarşı'dan çıktığımızda kendimizi Sultanahmet Meydanı'nda namı diğer At Meydanı'nda  Roma dönemi adı ile Hipodrom'da buluyoruz. 

Bu meydanı da oldum bittim çok sevmişimdir. 



Önce anıt sütunları  inceliyoruz. Örme Dikilitaş, Delphi Apollon Tapınağından getirilmiş olan yılanlı sütun, Karnak'ta Amon Ra Tapınağından gelmiş olan Obelisk. 

 Anıt sütunları inceledikten ve hakkında yazılanları okuduktan sonra  İbrahim Paşa Sarayı'na yani Türk-İslam Eserleri Müzesine geçebiliriz.

Bu Sarayı o kadar seviyorum ki içeri  girer girmez çok mutlu oluyorum.  Burada çok ama çok güzel sergiler gördüm belki de o yüzden... 

Şu anda da "İnanç ve Sanat " sergisi var. Gayet hoş bir sergi.

Bu küçük  sarayın ortasında bir bahçe etrafında da odalar var. Aslında burası bir saraydan ziyade şehrin ileri gelenlerden birinin mütevazi  evi gibi... 

Bahçeden  çok güzel Sultanahmet Manzarası  görünüyor. Pargalı İbrahim ise baktığında  daha farklı görüyordu tabii ki. O zamanlar Sultanahmet  henüz yapılmamıştı. 

Bu sarayda daha çok  bir yuva sıcaklığı var gibi geliyor bana. 

İç düzenleme bahçe  kafeterya düzenlenmesi mükemmel. İlk girdiğiniz anda yumuşak havayı  sıcaklığı hiasedebiliyorsunuz. Hatta burayı kim düzenlemişse İstanbul'da tüm tarihi yerleri düzenleme işi bu kişiye verilsin. Gerçekten işini iyi yapıyor.

Bu arada müzeyi  gezerken bir şey farkettim: Bazı eserler yerlerinde yok. Eskiden bir eser yoksa yerine " Bu eser filan şehrindeki filan sergisinde sergilenmektedir " gibi bir yazı konuluyordu. Şimdi sadece bir boşluk var. Herhangi bir bilgilendirme yok.  Dün gece Türkiye'den pek çok tarihi eserin yurtdışına  kaçırıldığını öğrendim. Hemen boşluklar aklıma geldi. Acaba olabilir mi? Umarım bu haber gerçek  değildir.



  Müzeyi gezdikten sonra son olarak hediyelik eşya  bölümüne uğradım.

Genelde böyle mutlu mutlu ayrıldığım yerlerden hediyelik birşeyler  alırım o günün anısına.

Kartondan bir kitap ayracı bile 21 TL olmuş. Evdeki tüm ayraçları güzel  bir yere koyayım bari,  Defnenin elinden alıp  koleksiyon yapayım. Evimde bir servet yatıyor da farkında değilmişim

 Kartpostallar ise 23 TL. Hiç bir şey  almadan çıkıyorum. Buraya çok  şey  yazmak istiyorum ama yazmayacağım. 


"Yetim sırtından doyan doyana

Gönül bu oyuna nasıl dayana

Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana 

Bilmem söylesem mi söylemesem mi"


Sırada  Million Taşı var ama etrafını restorasyon sebebi ile çevirmişler görünmüyor. 

Ardından  Yerebatan Sarnıcı'na geçiyoruz. Fakat Sarnıç da restorastonda...

Fikrimi değiştiriyorum; İstanbul'u gezmek için çok kötü bir zamanlama seçmişim. İstanbul dev bir şantiyeye dönmüş.

Buraya da elveda dedikten sonra Gülhane'ye geri iniyoruz. 

Bugün Gülhane parkı oldukça güzel ve bakımlı idi. 

Sadece ismi üzerinde  Gülhane...  İnsan bol bol gül görmek istiyor ve  nitekim 5-6 yıl önce bol bol gül fidanı dikilmişti. Burası yakında çok güzel  olur diye düşündüğümü  hatırlıyorum. Ama şu anda  Gülhanede bir tane bile gül yok. 

Burada bir çay molası verdim.

Çok yorulmuşum.

 Baya oturdum dinlendim.

Bu sırada sıcak da iyiden iyiye bastırdı.

Bir bardak çay da bana yetmedi. Aslında çok yorulmuş olmama rağmen parkın sonuna kadar yürüyeyim oradaki çay bahçesinde bir semaver söyleyeyim diye aklımdan geçirdim. Gülhane  parkının sonunda hoş bir çay bahçesi  ve  eşsiz  bir deniz manzarası var. Eskiden arkadaşlarla sık  sık  gelirdik buraya. 

Hadi bismillah deyip  kalktım parkın sonuna kadar yürüdüm ama çay  bahçesi falan yok.

"Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde"

Hem çay  bahçesi yok hem de alüminyum  bloklarla çevresini  kapatmışlar yani manzara da yok. 

Gerçekten  de İstanbul'u gezmek için hiç iyi bir zamanlama değil.

Manzara yok ama alüminyum  bloklara nazır maşallah her bir köşede her bankta her ağacın  altında genci yaşlısı turisti yerlisi türbanlısı sakallısı oturan ayakta pek çok  çifte kumru Gülhane'yi işgal etmiş. Gülhane resmen aşkhane olmuş.

Dönüş  yolunda yine bir çifte  kumrunun isyankar " hadi bir an önce çek fotoğrafını da çek git görüyorsun sevgilim var yanımda " bakışları  altında ilk kez gördüğüm  bu sütunun da  fotoğrafını çektim.

Bu Gotlar Sütunu imiş 

İstanbul'daki en eski abide imiş böylece bunu da öğrenmiş olduk.

Geri dönüş yolunda artık oldukça  yorulmuş olmama rağmen İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi'ne de bir gireyim daha da gelmeyeyim buralara dedim.

İyi ki de burayı aradan çıkarmışım çünkü ben bu müzeden hiç bir şey anlamadım.  İyi ki de sadece burayı gezmek için bir gün ayırmamışım. Müzede bir sürü şey var eminim hepsi de çok değerlidir ama ben tüm bu malzemelerin ne işe yaradıklarını  anlayamadım.  Daha da geleceğimi zannetmiyorum. Öğrencilerimi de getirmem.

Müzeden çıkınca  son olarak da Alay köşkünü fotoğraflayayım gideyim artık dedim. Ama burası da Osman Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi imiş. E hadi burayı da bir göreyim dedim.



Burası bir kütüphane . Ama aynı zamanda bir köşk; Alay köşkü. Padişahlar asker alayı geçit törenini izlemek için buraya gelirmiş. Benim çok hoşuma gitti. Hatta gezerken Defneciği kesinlikle buraya getirmeliyim diye düşündüm. Bence insanın  hayal gücünü çok geliştiren bir yer... Camın kenarında oturup Gülhane'ye karşı bir kitap okuyabilirsiniz. Müzede kimseler yok. Rahat rahat vakit geçirebilirsiniz yani. Ben açılmış  olan bir kapıdan surların üstüne atlayıp koyu ağaç gölgesinde tramvayları Babı Saadet ve Gülhane'yi seyrettim. Güzeldi. Tabii bir müddet sonra beni farkettiler ve uyardılar. Surlara çıkmak  yasakmış. 


Burayı  da gezdikten sonra artık bir adım daha atacak halim kalmadığı  için tramvaya atlayıp eve döndüm.

Bugün neredeyse 13 km yürümüşüm. Kendimi tebrik ediyorum. 

Ama bunlar genç işi diye düşünmekten  de kendimi  alamıyorum. Normalde  insanlar böyle  gezdikten sonra eve gelir ayaklarını uzatır çektiği  fotoğraflara bakar, çayını içip dinlenir. Bir anne olarak ben ise  eve gelmeden önce  alışveriş yapmam, sonrasında ise Defne ile oynamam sonra onu parka çıkarıp  dönüşte  de yemek yapmam gerekiyor. Şu an Defne'yi yeni uyuttum. Balkonda çamaşırlar, mutfakta bulaşıklar beni bekliyor. Her yer darmadağın ve ben oturmuş bunları  yazıyorum çünkü  ayağa kalkamıyorum. 

Yine de pek çok  yeni yer gördüm yeni şeyler  ögrendim.

 Kendimi tebrik ediyorum.

Herkese mutlu umutlu günler...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder