27 Mart 2025 Perşembe

YOROS KALESİ, ANADOLU KAVAĞI, YUŞA TEPESİ

 

15.05.2023

Pazartesi Seçim Günü Sonrası Tatili...

Bugün Yuşa Tepesi'ne gitme niyetim vardı. Sabah erkenden kalkıp da havanın bozuk olduğunu görünce kendimce geziyi iptal edip geri yattım. 

Biraz sonra Defnecik geldi.

Her zaman kalktığım saaten sonra yatmaya devam ettiğimde oluşan zonk zonk bir baş ağrısı ile yataktan mecburen kalktım.

Canım kızım Defneciğim aldı beni odasına sürükledi. Sabah kalkar kalkmaz yatağını yapmış, odasını toplamış. Hatta camları bile açmış.

O kadar mutlu oldum ki...

Sağ sol toplama evi havalandırma çamaşırları makinadan çıkarıp katlama makinadaki yıkanmış bulaşıkları yerleştirme yani klasik rutin ev işleri derken kahvaltı faslına geçtik ki canım hiç bir şey istemiyordu.

Bu sırada Defnecik babasını aramış bizimle Yuşa Tepesi'ne gelecek misin demiş o da tamam demiş.

Hava da güzelleşmişti lakin saat epey ilerlemişti. 

Hemen termosa su koydum. Evde bulduğum peynir zeytin helva bisküvi ne varsa çıkardım, piknik sepetini hazırladım.

10:30 gibi yola çıktık. 

Yolda Yuşa Tepesi'ne dönerken Nun Okulları'ndan sonra tam köşe noktada Çiçek Fırın Unlu mamuller var oradan simit ve kek aldık.

Bir daha asla ama asla bu dükkana uğramayı düşünmüyorum. Satıcı o kadar özensiz kaba saba bir adam ki anlatamam. Simitleri kağıda sarmadan poşete attı. Hem de fazla para aldı.(Simit 8 TL) Aynı  zamanda bir dilim havuçlu cevizli kek almıştım ki onu da sarmadı direkt simitlerin üstüne attı. Fiyatlarını sorduğumuzda bedava bedava gibi saçma sapan bir cevap verdi ama ürünlerini fahiş fiyata sattı. 3 simit bir dilim kek ve mini bir bayram çikolatası gibi bir küçük çikolataya 45 TL aldı. 

Çıkınca ne biçim bir satıcı bu dedik. Asıl fenalığını ise kahvaltı yaparken farkettik. Bize sattığı kek tamamen küflenmiş. Ben o küfleri önce yaban mersini zannettim ama bir anlam da veremedim. Sonra yerken uzun uzun iplik iplik küfler içinden çıktı sonra kekin altının da yemyeşil olduğunu gördüm. Bana kalsa o kekin fotoğrafını çekip sosyal medyaya koyup aynı zamanda Şikayetim Var'a yazardım. O keki de dönüşte o fırıncının suratına atardım ama Kemal böyle şeylere hiç gelemez uslu uslu çöpe atmakla yetindik. Kuşlara bile veremedik yani hasta olurlar diye, o kadar yeşillenmişti. O bir dilim keke verdigimiz 15 TL de haram zıkkım olsun. Sorun para da değil canım çok çekmişti yıllardır yememiştim. Denizin kenarında çayın yanında çok güzel gidecekti ve sepette buna alternatif bir şey de yoktu.

Fırından sonra yukarıdaki Bimden de içeceklerimizi aldık.

Önce  Yuşa Tepesi'ne çıktık.

Yuşa Tepesi'nde ağaçlar çok büyümüş. Artık manzara pek görünmüyor. 

Buraya üniversite yıllarında ilk sabah namazına gelmiştim. 

Seher vakti burada öyle güzel öter ki kuşlar...

Sonra bir kere de arkadaşlarla kahvaltı yapmıştık burada. O zamanlar bu kadar bakımlı yapılı değildi buralar. Misafir evi şadırvan daha yeni yeni yapılıyordu. 

O zamanlar kahvaltı da yapılabiliyordu. Şu anda yapılamaz herhalde masa sandalye vs yok.

İşte o gün arkadaşlarla kahvaltı yaparken arka taraftaki masaya Beşiktaşlı futbolcular  gelmişler kahvaltıya oturmuşlardı. Bize bal-kaymak-tereyağı tabakları yollamışlardı. Ben ilk kez bu üçlünün yanyana ikram edildiğini görmüştüm. Tabak gözüme çok kalorili görünmüştü ve bu kişiler sporcu oldukları için böyle bir beslenme içerisindeler diye düşünmüştüm. Ayrıca bir kez bile o tarafa bakmamıştım. Aman bakarım birine aşık  olurum sonra üzülürüm diye düşünmüştüm ki şu anda bu düşünce şekli aşırı saçma geliyor. Keşke baksaydım hatta yanlarına gitseydim ve konuşsaydım hatta birine aşık olup hayaller kursaydım.

Yuşa peygamber kabrinde de bol bol dua edip hediyecilere geçtik. 

Defne tahtadan bir kalem beğendi onu hediye olarak kızıma aldım. 

Sonra Anadolu Kavağı'na geçmek üzere yola çıktık. 

Anadolu Kavağı'na gelince bir piknik masası hazırladık. Kahvaltımızı yaptık. Hava aşırı soğuktu rüzgârlıydı. Çok duramadık çok üşüdük. Bu kadar soğuk olabileceğini tahmin etseydim montumu alırdım yanıma.


Anadolu Kavağı'nda bir sürü balıkçı vardı. Her oltaya en az 10 tane istavrit geliyordu.  Balıkçılar kovalarını ağzına kadar doldurmuşlardı. Hatta bir kısmı hem bir yandan avlanıyor bir yandan da olta balığı istavrit diye balıklarını satıyorlardı.


Bir keresinde de burada bir amca ile konuşmuştuk. Anadolu Kavağı'nda oturuyorlarmuş. Balkondan direkt denize atlıyorlarmış yazın. 

Böyle bir evde yani balkonundan denize atlanılabilen bir evde oturmak nasıldır? 

Hâlâ bile düşlerimi süslüyor bu hayal.... 

Böyle bir evde günler mevsimler nasıl geçer gün boyu manzara nasıl değişir?

Sonra Anadolu Kavağı merkeze geçtik. Orada sahili balıkçıları ara sokakları gezdik.

 Oradan da Yoros Kalesi'ne çıktık.

Yoros Kalesinde manzara mükemmeldi.

 Tam boğazın bittiği Karadeniz'e açıldığı bir yer. 

3. Köprü Yavuz Sultan Selim Köprüsü görünüyor. 

Son geldiğimizde  inşaat başlamıştı. Sadece başındaki direkler vardı.

Kalenin içi çiçeklerle doluydu. 

Son geldiğimizde içeri  girmemiştik. Sabah çok erken geldiğimiz için belki bilemiyorum.

Bir keresinde de buraya üniversitede iken arkadaşlarla gelmiştik. Ama o zaman burayı çok farklı hatırlıyorum. Hiç bugünki gibi değildi sanki.

Bir kere de Defne'ye hamile iken Osmancığım Bilal Eylem -Kemal var mı  hatırlamıyorum-  gelmiştik. Karnım burnumda çocuklar ittire kaktıra çıkarmışlardı beni bu kaleye...  



Oradan yürüye yürüye aşağı indik. 

Evimize döndük.

Çok güzel bir gezi idi. Manzaralar çok güzeldi.

Eve geldik. Herşeyi yerli yerine yerleştirdim ki kapı çaldı Defne'nin arkadaşları. Defne'yi parka çağırdılar. Şimdi parktayız. Oradan yazıyorum bunları. 

Bereketli bir günmüş bugün vesselam..

Daha fazlası için burada

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder