Sabah erkenden uyandım. Hemen termosa çay ayarladım. Minderler, çay için bisküvi, su, soğuk olursa ekstra giyecekler derken hazırdık. 7:53'te yola çıktık. Geçen haftaya göre 10 dakika erken. Ne kadar erken olursa İstanbul trafiği o denli az oluyor.
Anadolu Kavağı' na giderken navigasyon daha kestirme bir yol buldu. Akbaba köyü üzerinden bir yol. Ama ne yol... Yol demeyelim de patika diyelim. İn cin top oynuyordu. Yollar aşırı bozuktu. Daha doğrusu çoğu yerde yol bile yoktu. Ne yalan söyleyeyim çok korktum. Bir şey olsa kim bizi bulur, ayı çıkarsa ne yaparız ya da biri yol kesse tel çekiyor mudur acaba gibi yüzlerce düşünce geçti aklımdan. Bir daha gitmem o yoldan. Aynı zamanda bu yolu hiç kimseye tavsiye de etmem. Uzun ama güvenli yolu tercih ederim bundan böyle.
Böylece 53 km yol gittikten sonra Yoros Kalesine geldik. Hiç kimsecikler yoktu. Sadece meraklı köpekler ve yavruları vardı, bir de kestaneci bir amca. 8:30 da kalenin açılması gerekiyordu ama ortalıkta bekçi de yoktu. Çok erken bir saat de değildi üstelik saat 9:30'a geliyordu. Orada da baya tırstım. Allah'tan kestane kebapçı amca oradaydı da onun varlığı biraz güven verdi.
Yoros Kalesi
3. Köprü inşaatı
Çok sakin bir yer
Doğal merdivenler
Kale Doğu Roma imparatorluğundan miras. Bu da o zamanlardan kalma bir işaret
Kaleden detay
Cumartesi saat 9:30 olmasına rağmen köpekler ve kestaneci amca dışında kimse olmayınca acele ettik. Bekçi henüz gelmediği için de içeriyi de gezemedik. Açıkçası biraz hayal kırıklığına uğradım . Minderleri altımıza alıp Karadeniz- boğaz birleşmesini izlemek ve manzaraya karşı çayımızı yudumlamak istiyordum; bu sefer olmadı inş bir dahaki sefere...
Böylece Yoros kalesinden ayrılıp Anadolu Kavağı'na iniyoruz. Orada da yol çalışması ve çevre düzenlemesi vardı dolayısıyla her yerde iş makineleri vardı. Böylece biraz daha ileriye gittik oraya arabayı park ettik.
Çam ağaçlarının altında denize nazır bir bankta pastaneden aldığımız açmaları, poğaçaları, ay çöreklerini yedik, çayımızı içtik. Kimsecikler yoktu. Hava çok güzeldi.
Böylece Yoros kalesinden ayrılıp Anadolu Kavağı'na iniyoruz. Orada da yol çalışması ve çevre düzenlemesi vardı dolayısıyla her yerde iş makineleri vardı. Böylece biraz daha ileriye gittik oraya arabayı park ettik.
Çam ağaçlarının altında denize nazır bir bankta pastaneden aldığımız açmaları, poğaçaları, ay çöreklerini yedik, çayımızı içtik. Kimsecikler yoktu. Hava çok güzeldi.
Anadolu Kavağı
Kavak sakinleri
Benim ay çöreğimi afiyetle yiyen diğer bir sakin
Kimsecikler yok. Hem de cumartesi sabahı...
Yazın buralarda denize giriliyormuş.
Sakinlik arayanlar için ideal bir mekan
Müthiş bir boğaz keyfi için tavsiye ederim.
Yolda bir amca ile tanıştık; yazın evinin balkonundan direkt denize atlıyorlarmış. Hayal etmesi bile ne güzel...
Buradan Yuşa tepesine çıktık. Çok huzurlu bir ortam. Manzara da çok iyi. Bülbüller ötüyordu. Her taraftan Sümbül kokusu geliyordu.
Dönüşte Beykoz'dan geçerken pazar gördük. Ben çok heyecanlandım. Çünkü tüm alışverişi marketten yapıyorum -mecburen- Taze taze meyve sebzeleri görünce dayanamadım ne gördüysem aldım.
Çok güzel bir sabahtı.
Herkese hayırlı hafta sonları dilerim.
Herkese hayırlı hafta sonları dilerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder