28.01.2023
Bugün sabah 11 sularında annemin yattığı odaya birşey bırakmak için girdiğimde annemin gözünü açar açmaz daha günaydın sabahı şerifleriniz hayr olsun vs bile demeden direkt nereye gidiyoruz, gidiyoruz mu, gidelim gidelim, hadi gidelim demesi ile Süleymaniye'ye gitmek üzere alelacele canhavli ile evden kendimizi dışarı attık. ( Annem evde oturmaktan fenalık geçiriyor.)
Kahvaltı bile yapmadık.
Hava buz gibiydi.
Kapalı kasvetli puslu soğuk rüzgarlı bir ocak günüydü.
Ayrıca hafif de yağmur çiseliyordu.
Önce
* Araba ile Başakşehir metroya gittik. (Yaklaşık 4 km)
Ardından
* Kirazlı metro
* Kirazlı'da aktarma Yenikapı metro
Ardından
* Hacı Osman Metro
ile 4 vasıta değiştirerek Vezneciler durağına Allah'a şükür nihayet geldik.
Veznecilere indiğimizde annem sallanmaya başlamıştı.
Annem 65 yaşında ben 47 Defnecik ise 7 yaşında.
Hiçbirimiz için bu yolculuk kolay değil.
Daha gelmeden yolda yorulduk.
Ama hiçbirimiz de dile getirmedi.
Madem geldik buraların hakkını vererek gezmemiz lâzım.
Sonra yürüye yürüye İstanbul Üniversitesi'nin fakültelerinin arasından tarihi sokaklardan eski kemer altlarından geçerek çok sevdiğim Süleymaniye'ye indik.
Önce bahçeyi gezdik.
Manzaralara baktık.
Boğazı Galata Kulesi'ni Kuleli'yi köprüleri gördük.
Sonra mezarlığa girdik.
Kanuni ve Hürrem'in türbelerini gezdik.
Ah ah... Kanunî'nin türbesini ilk gezdiğimde çok duygulanmıştım. Şimdi ise hiçbir şey hissedemiyorum. Bugün yanıbaşında Mihrimah var da neden Hürrem yok diye düşündüm. Bizim köyde herkes eşinin yanında yatar. Neyse iste artık muzaffer koca Süleyman aklıma gelmiyor sadece oğlunu öldürten bir baba geliyor aklıma başkaca da bir şey gelmiyor.
Oradan Mehmet Zahid Kotku'nun ebedi istirahatgahını da ziyaret ettik dua okuduk.
Eskiden üniversiteye giderken hangi kanal olduğunu unuttum bir radyo kanalında sabah programında çok güzel manevi bir şeyler çalınıyordu. Manevi sohbetler yapılıyordu. O sohbetlerde Mehmet Zahit Kotku'nun adı geçiyordu. O kadar güzeldi ki sırf o radyo programları sebebi ile her Süleymaniye'ye gelince bu insana uğruyor dua ediyorum. Aslında ne hayatını ne görüşlerini biliyorum.(Aman iyi ki de bilmiyorum. Birilerini okudukça öğrendikçe soğuyorum) Ama bu mezara gelince o genç üniversiteli halimin sabahlarını duyuyorum içimde. Genç günlerim aklıma geliyor.
Bir de bu kişinin öğrencisi Esat Coşan bir gün bir vaazında şöyle demişti;
Kimseye sonsuz itaat etmeyin bağlanmayın benden de inancımıza uymayan bir şey duyarsanız kabul etmeyin bana da itaat etmeyin. Herkes hata yapabilir insanız biz... buna benzer şeyler demişti. Koşulsuz şartsız itaat isteyen cemaatlere karşı bu tavsiyeler kulağıma küpe olmuştu
Allah rahmet eylesin her ikisine de...
O sırada Cuma ezanı okundu.
İçeri girdik.
Oradaki görevliler bayanların tarafına yönlendirdi bizi. Kıvrıla kıvrıla ve klostrofobik bir kalp sıkışması ile döne döne daracık merdivenlerden yukarı çıktık.
Ben hayatımda ilk kez hutbe dinledim cuma namazı kıldım. Cuma namazı 2 rekatmış çok şaşırdım.
Hutbe o kadar güzeldi ki önyargılı olmamaktan insanları aşağılamamaktan vs bahsediyordu. Bunları dinlerken İslamın ne kadar güzel şeyler yaptığını aslında ruhu ve bedeni ne kadar güzel onardığını farkettim.
Namazdan sonra Defne ile camiyi inceledik.
Defne yerlerde yuvarlandı koştu kendine oyunlar uydurdu çok mutluydu.
Sonra bahçeyi yeniden gezdik.
Ağaçlar kupkuru idi soğuk bir kış günü idi cezbedici hiçbir şey yoktu ama yine de Süleymaniye'yi çok sevdim.
O kadar çok hatıra var ki...
Avlusundaki şu soğuk taş bile aslında sıcacık...
Kalbimi ısıtıyor.
O manzaralara bakarken aynı manzaralara başka zamanlarda başka insanların yanında iken baktığım zamanlar yani aslında binlerce anı gözümün önüne geldi.
Eski mutlu hatıralarım bu kış gününün soğukluğunu renksizliğini örttü.
Ardından kuru fasulye yemek üzere Erzincanlı Ali Baba'ya girdik.
Yemekler güzeldi fiyatlar çok yüksekti ortam ise güzeldi.
( 2 fasulye 2 pilav 1 salata 1 turşu 1 kutu ayran 1 ızgara tavuk 1 şişe kola 1 kutu kola toplam 295 TL ödedik. Bence çok fazla)
Yemeklerimizi yedikten sonra Eminönü'ne gitmek üzere aşağılara indik.
Klasik bir Eminönü günü.
Her sokak mis gibi kahve kokuyordu.
Her yer capcanlı kalabalık her yer dopdolu idi.
Defne bayıldı, her gördüğünü beğendi.
Kalem gördü kalem almak istedi. Çanta gördü çanta almak istedi incik boncuk bileklik defter cüzdan vs hepsini de çok beğendi hepsini de istedi.
İncik boncukçudan nenesi ona güzel bir çanta aldı.
Bu çantayı ben de çok beğendim kullanmayı düşünüyorum. ( Çanta 100 TL idi ama biz 70 TL'ye aldık)
Sonra Mısır Çarşısı'nı gezdik.
Mısır Çarşısı da çok güzeldi.
Özlemişim.
Her taraf rengarenk baharatçılar ışıl ışıl kandilciler hediyelik eşyacılar gümüşçüler kuyumcular...
Uzun zamandir gelmemiştim.
Özlemişim Mısır çarşısının değişik baharat tütsü kokan dükkanlarını.
Oradan da Defne'ye çok beğendiği bir ayna aldım. ( Ayna 50 TL)
Açıkçası ben ondan da çok bayıldım
Aslında fotoğraftakindan çok daha güzel ışıl ışıl parlıyor ve mavi rengi mükemmel. Mavi'ye aşığım. Başucuma koydum durup durup bakıyorum.
Mısır Çarşısı'ndan sonra hepimiz bitmiştik.
Önce tramvay Yusufpaşa'da aktarma Aksaray metrosu Kirazlı'da aktarma ve Başakşehir'e geldik.
Annem birkaç kez bayılma tehlikesi geçirdi.
Ama inince açık hava iyi geldi.
Önce Bimden bol bol meyve aldık ardından arabamıza atlayıp evimize geldik.
Annem hala yerinden kalkamıyor ne yiyebildi ne de bir şey içebildi.
Ben baş ağrısından geberiyorum.
Defne de ise sanki tüm gün gezmemişçesine hiçbir enerji kaybı yok. Hopluyor zıplıyor şarkılar söyleyip klip çekiyor.
Az önce zorla yatırdım.
Şimdi melekler gibi uyuyor.
Bugünümüz de böyle geçti.
Her günümüz böyle güzel geçsin inş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder