
06.04.2024 Cumartesi
Bu sabah hava çok güzeldi.
Aslında kalbim ağrıyordu bu sabah. Hiç iyi bir ruh haleti içinde değildim.
Safir'i kısırlaştırma ameliyatı sonrası dün eve almıştık. Akşam tüm dikişleri atmış. Karnında kocaman bir yarık oluşmuş. O kadar kötü görünüyordu ki yanımda biri olsaydı bayılırdım herhalde. Kendimi zor tuttum. Defne zaten o yarığı görünce direkt ağlamaya başladı. Apar topar yeniden acile götürdük. Safir'i bayıltıp yeniden diktiler karnını.
Tüm gece üzüntüden uyuyamadım.
Ağzı var dili yok bir minik kedicik.
İçimden sen Tanrı mısın da karışıyorsun? Ne hakla hiçbir şeyden habersiz bir kediciği sokaktan alıp eve getiriyorsun sonra da kısırlaştırıyorsun hiç yoktan bir sürü acı çektiriyorsun diyordum.
Minik kedicik kimbilir neler çekiyor çekti veterinerde haberimiz yok burada.
Çok sevdiğim birinin de aynen hissettiği gibi hem Allah'tan hem de minicik kedim Safir'den utandım bu gece. Yarın Hakk'ın divanında nasıl hesap veririm bilemedim.
Akşam Defne ile beraber yattık. Ruhum öyle bir sıkıldı ki gerçekten de Defne'ye onun huzurlu uykusunu dinlemeye ihtiyacım vardı.
Huzursuz mutsuz yatarken gece sağ tarafım tutulmuş acı içinde uyandım. Üzüntüden kalp krizi geçiriyor olabilir miyim diye düşündüm.
Ama Safir'in acıları aklıma gelince sesimi çıkarmadım.
Sabah uyanınca Defne'yi evde tutmak istemedim. Bu güzel bahar gününde evde bomboş vakit geçirmek olmazdı. Bugünlerde evde tek yaptığı telefona bakmak ve slime yapmak.
Hem ben de belki biraz açılırım dedim.
Defne'ye hadi hazırlan Hidiv Kasrı'na gidelim bir yürüyüş yapıp gelelim dedim.
O da babamı da arayalım o da gelsin dedi.
Kemal de tamam dedi.
Sonra Kemal bizi almaya geldi. Hep beraber bahar gezmesine çıktık.
Daha önce Nakkaştepe'ye hiç gitmemiştik. Hadi bugün bilmediğimiz bir yere gidelim bir de orayı keşfedelim dedik.
Yollar çok güzeldi. Yol boyu beyaz mor çiçekli ağaçlar gördük.
Yol kenarlarında çeşit çeşit açmış ağaçlarla baharı içimizde hissettik.
Erguvanlar da açmaya başlamış.
Çok güzeldi.
Nakkaştepe Boğaziçi köprüsünün hemen yanı.
Üsküdar'dan sonra önce Fethipaşa Korusu var. Sonra da ikinci koru olarak Nakkaştepe geliyor.
Ben çok beğendim burayı.
Belediye çok iyi iş çıkarmış.
Çok eğimli bir araziyi teraslarla park haline getirmişler.
Böyle hava yolları ile seyir teraslarına gidiliyor. Arazi çok eğimli olduğu için iyi fikir.
Etraf oldukça sakindi. Güzeldi.
Parkta Defne ile beraber hepimiz sallandık. Ne zamandır salıncağa binmemiştim.
Etrafı keşfettik.
Manzaraya baktık.
Sonra aşağı indik. Sahile geçtik.
Sahil de çok güzeldi.
Boğaz bugün masmavi idi.
Her yerde çiçek açmış ağaçlar mor erguvanlar mor salkımlar vardı.
Her taraftan ara ara güzel kokular geliyordu.
Sonra Üryanizade Ahmet Esad Efendi Camisi'ne geçtik.
Bahçede biraz oturduk. İmam Kuran tilaveti yapıyordu.
Çok huzurlu idi.
Sonra camiye girip üst kata çıktım. Penceresi açık camdan boğazı seyrettim. Su şıpırtısı martı sesleri gemi sesleri arasında Kuran'ı Kerim dinledim.
Pek çok süslü püslü camide olmayan o uhrevi hava bu minicik ama samimi camide vardı.
Aşağıda bir imam bir de yanına oturmuş rahleden mukabeleyi takip eden sakallı bir amca vardı. Çok tatlılardı. Onların o samimi havası maneviyatı ömür boyu unutamayacağım bir kare olarak aklıma kazındı.
Sahil boyu çok güzel yalılar gördük.
Yalıların arasından boğazı seyrettik.
Sonra da Kuzguncuk'ta İcadiye Sokağı'na geçtik.
O kadar güzel ki o sokaklar.
Geniş ve ağaçlı sokaklar ve sokakların iki yanında birer mücevher gibi dizilmiş eski Osmanlı Rum evleri. Rum evleri diyorum çünkü Edremit'te de böyle bir Rum mahallesi var. Oradan tahmin ediyorum.
Bir sürü çok hoş ve uhrevi ve bakımlı görünen Ermeni kiliseleri gördük.
Bir kilisenin yanında ise o hoş yapıya hiç de uyumlu olmayan estetikten bir gram nasibini alamamış utanarak seyrettiğim bir cami -Kuzguncuk Cami'si- vardı. Hayırsever bir zengin şu camiyi yıkıp o kilisenin yanına yaraşır estetik değeri olan bir cami yapsa keşke.
Kuzguncuk çok güzel.
Oruç olmadığım bir zaman yeniden gelip her sokağını gezmek görmek istiyorum.
Burada gezerken bir manav gördük. Defne'ye çilek aldık. ( Kilosu 180 TL)
Defne ömründe bu kadar güzel çilek yemediğini defalarca söyledi. Keşke oruç olmasaydınız da şu çileğin bir tadına baksaydınız deyip durdu.
Burada dolaşırken Kuzguncuk Bostanı'nı gördük. Buraya da bir bakalım dedik. Çok güzel bir yermiş. Hiç duymamıştım. Üsküdar'da evlerin arasında bir bostan.
Buradan sonra artık geri döndük. Epey yorulmuştuk.
Millet bahçesindeki şu çeşmenin buz gibi suyundan elimizi yüzümü yıkayıp yukarı çıktık.
Sonra koyu gölge bir oturma yerine geçtik.
Burada ben ayağımı oturağa koyar koymaz oturak yuvarlandı ve herhalde yorulduğum için refleksim de zayıflamış müdahale edemedim çok kötü düştüm dudağımı çok kötü çarptım.
Önce kendime bir gelemedim. Sadece dişlerimi gösterip duruyordum çünkü dişim kırıldı zannediyordum. Kemal dişlerinde bir şey yok merak etme deyince içim rahatladı. Bir müddet şaşkınlıktan şoktan ve ağrıdan konuşamadım. Bacağımın bir kısmı mor bir kısmı çizildi ve tüm gün sızladı dudağım da hâlâ biraz mor ama dişim kırılmadığı için Allah'a şükrediyorum acılarım ve ağrılarım ise önemli değil nasılsa geçer.
Eğimli arazi olduğu için koltuğun ayakları boşta kalmış oturmamış sallanıyor. O yüzden dengemi kaybettim. Başka biri de yaralanmasın diye oradaki görevlilere de belirttim o oturakları düzeltin dedim.
Biraz kendime geldikten sonra geri döndük.
Kemal bizi veterinerde bıraktı. Safir'imizi de aldık geldik.
Akşam iftar vakti yorgunluktan mıdır nedir hazırladığım hiçbir şeyi yiyemedim. Greyfurt suyu yapmıştım içemedim. Elma doğramıştım bir iki lokma yiyebildim. Dünden kalan ısıttığım yemekleri zorla bir iki kaşık yedim. Salatanın tadına bile bakamadım. Öyle susamışım ki iftarda su içtim ve doydum. Gece kaç şişe su içtim bilmiyorum.
Korkumdan da tüm gece kucağımda uyuttum Safir'i. Hoplayıp zıplamasına izin vermedim.
Hiç kendimde değilim.
Ama Safir gayet iyi görünüyor. Maşallah.
Allah'a şükür bu günlerimize de.