17 Kasım 2020 Salı

SANCAKLAR CAMİ

 Bugün Defne ile  Sancaklar Cami'sine gittik.


Burayı ilk olarak Derviş Zaim'in filmi Rüya'da görmüştüm. Böyle  bir camiyi daha önce hiç duymadığımdan burayı bilgisayarda oluşturulmuş sanal bir yer olarak düşünmüştüm. Hatta filmi izlerken bir mimar bu filmi izlese de şu camiyi hayata geçirse ne güzel olur demiştim.

Sonrasında ekşi  sözlükte filmin yorumlarını okuyunca böyle bir caminin varlığından haberim oldu. 

O günden  beri güzel  güneşli bir hava bekliyordum gitmek için.

Bugün hava tam da mükemmel bir sonbahar havası idi. 


Mekana vardığımızda  öncelikle  hiç de alışık olmadığımız bir minare ile karşılaşıyoruz.

Sade mükemmel...

Üzerinde güzel bir hatla yazılmış  Allahü ekber yazısı var.  


Etraf düzlük ve yemyeşil. Çok  sonradan anladığım musalla taşları da bu minarenin yanına  konumlandırılmış. Başka da görünen bir şey  yok. 



Biz camiye varalı  daha bir kaç dakika olmuştu ki sela verildi. Caminin ses düzeni de mükemmel. Hiç bağırmıyor cırlamıyor hoparlör. Gayet tok güzel  çıkıyor sesler. 

Müezzin de gerçekten o kadar içten  okudu ki selayı... 

"Küllü  nefsun zaikatül mevt"

Bir gün hepimiz toprak olacağız.

Daha çok  yaşayacak yıllarım var diye düşünen gençlere bu cümle pek bir şey  ifade etmeyebilir.
 
Ama yıllar bitip tükenmişse artık yolun sonuna yaklaşmışsak her yeni güne bir mucize gibi bakmaya başlamışsak bu cümle artık  o tanıdık bildik cümle değildir.   Bir anda sizi darma duman edebilir. 

Her nefesle daha da tanış olduğumuz ölüm artık bir arkadaş gibi hep yanıbaşımızda ise ama dehşetinden de yine de hiç bir şey kaybetmiyorsa  "sen de ölümü tadacaksın sen bir istisna değilsin "  dendiğinde saç baş yolmaktan bizi alıkoyan şey onu yapacak halimizin mecalimizin bile kalmayışı değil sadece bir hiç olduğumuzu sonunda anlamışlığımızdandır.


Tam da bu mezar taşına benzeyen minarenin yanında ölüm selası..

Evet sanki dev bir mezar taşı bu minare... 

Yan tarafta toprak da sanki bilerek yapılmış  gibi hafif bir kabarıklık var.  Sanki yeni ölmüş birinin mezarı gibi.

Dev mezar taşının yanından basamak basamak aşağı iniyoruz. 

Az önce taşını gördüğümüz mezara yavaş yavaş iner gibi...





Basamak basamak aşağı inerken - hayat merdiveni de hep bizi aşağı hep kabire yaklaştırmıyor mu- içimizi  derin bir hüzün kaplamışken  karşımıza bir zeytin ağacı  çıkıyor. 

Burada daha anlamlı bir peyzaj olamazdı.

Kur'anı Kerimde zeytine yemin ediliyor.

 Aynı zamanda Nuh'un gemisi sularda yüzerken bir umutla bırakılan bir güvercin ağzında  bir zeytin dalı  ile geri gelmiş.  

O yüzden sanki kendi mezarımıza yavaş yavaş girerken karşımızda ümidin umudun sembolü bir zeytin ağacı tercih edilmesi de dahiyane bir fikir tebrikler... 









Cami o kadar sade ki mimarının ifadesi ile  

"Yegane tezyinatı kıble duvarını yıkayan ışıktır."







ve rabbini çokça an...



Ben camiiyi çok başarılı buldum. İslam ruhuna uygun istenen uhrevi etkiyi yaratıyor. 

Mimarımızı tebrik ederim.




1 yorum: