4 Mart 2017 Cumartesi

MÜCELLA NAZAN BEKİROĞLU

     En sevdiğim Nazan Bekiroğlu kitabı oldu diyemem...

 Eğer yazarını bilmeden okusaydım bu bir Elif Şafak ya da Ayşe Kulin kitabı derdim.

 Herkes okuyabilsin diye sanırım, anlaşılır akıcı sade bir dille yazılmış.

 Kitapta -aradığım ve beklediğim- meşhur Nazan Bekiroğlu sözcük oyunları yoktu.

 Karakterler derinlemesine işlenmemişti, olaylar arasında yeterince bağ kurulamamıştı.

     Ayrıca roman denilince ben orada İstanbul kokusu ararım. İstanbul sokakları, ağaçları, boğaz havası, İstanbul karmaşıklığı, trafiği...  Oysaki bu hikaye Trabzon'da geçiyor, Hiç gitmediğim, hiç bilmediğim bir şehir. Manzaralarına iklimine tamamen yabancıyım, mekanla bağlantı kuramadım, resmi gözümde canlandıramadım.

     Nazan Bekiroğlu'nun en sevdiğim kitabı olan Cam Irmağı Taş Gemi tadını bulamadım bu kitapta. Ya da İsimle Ateş Arasında ki kadar üzerinde çalışılmış hissi vermedi. Bir Nar Ağacı kadar ya da Bir Yusuf ile Züleyha kadar ruhuma dokunmadı. Olaylar, karakter arası geçiş sağlam değildi. Romandaki karakterler birbirine giriyordu bir müddet sonra, başa dönüp dönüp bu kimdi diye bakma ihtiyacı hissediyordum. Böylece üstünde pek de üzerinde çalışılmış bir roman hissi oluşmadı bende.




     Ama tüm bunlar Mücella'nın etkileyici bir kitap olmadığını göstermez.

Etkilendim. 

     Mücella'nın hayatından etkilendim.

 Mücella karakterinin gerçek olmasından etrafımızda böyle insanlar olduğunu bilmekten etkilendim.
Ayrıca bu kadar sıkıcı bir hayattan evet hayatında farklı yeni  hiç bir şey olmayan sıradan bir ev kızından bir roman çıkarmış olan Nazan Bekiroğlu'nu da kutlamak isterim.

Nazan Bekiroğlu tarzını az çok bildiğimden kitabın sonuna doğru Mücellanın hayatında bir mucize beklemedim. Sonu şaşırtıcı olmadı benim için.

Bir kaç günde bir ömre şahit olmaktan yorgun düştüm.

     Kırgın kederli bitti Mücellanın hayatı.

Ayrıca yeni nesil bu tip aileleri pek bilmez ve eminim kitabı okuyan gençlerden  pek çoğu ömründe Mücella ve annesi gibi birisi ile tanışmamıştır. Oysaki ben hem yaşım dolayısıyla hem aile yapım dolayısıyla böyle anneler ve kızları tanıdım. Bu yüzden sıkılmadan sonuna kadar okuyabildim. 

 Bu roman beni etkiledi çünkü ben bir Mücella olmak istemiyorum
O kişilerden - hayatı yaşamadan ölenlerden- olmak istemiyorum.

 Hayatı seyretmek değil yaşamak istiyorum . 

İçinde yazılmaya değer, kayda değer bir şeyler olsun hayatımın. 

Tüm bunları hissetmemi sağladığı için kendime bir çeki düzen verme isteği uyandırdığı için bu kitap benim için çok değerli.

***  Bu yazıyı yazarken sen kim oluyorsun da Mücella'nın hayatını yaşanmamış değersiz  buluyorsun dedim. Bir insanın tamamlanması hayatının değerli olması için ile de evlenmeli çoluk çocuğa mı karışmalı bir erkeğin kahrını mı çekmeli bir ömür... Tertemiz evinde sakin huzurlu yaşamış Mücella, hem bir sürü dostu akrabası olmuş. İki yeğenine bir ömür annelik etmiş daha ne olsun. 

Ama sonra neden Mücella'ya acıdığımı neden Mücella gibi olmak istemediğimi anladım. Çünkü Mücella böyle bir hayat istememişti. Annesinin gereksiz sıkması engellemesi yüzünden böyle bir hayata mecbur bırakılmıştı.Kendisi seçmemişti bu hayatı. Yaşlandığında da tamamen tükenmişlik duygusu içine girdi tatmin olmuşluk duygusuna değil. Oysa pek çok kişi deniz manzaralı bahçeli bir evde sessiz sakin huzurlu yaşamak için neler vermez ki . Ama Mücella güzel temiz sakin bir ömür yaşadım, bir sürü arkadaşım dostum oldu demedi '' kendisi hayatını bomboş olarak tanımladı, duvardaki karayemişle birlikte yaşlanan kuruyan bir gül oldum'' dedi. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder