26 Nisan 2018 Perşembe

BAHAR 2018

Evet, bütün kış hayalini kurduğum sabırsızlıkla beklediğim, yolunu gözlediğim, yüzlerce binlerce plan yaptığım laleler erguvanlar mevsimi geldi,

ve geçti,

hiçbir şey yapamadan...

Birşeyi çok isteyince olmuyormuş gerçekten.

Bu sene cumartesileri okulda kursum var. Aslında 10:40 da dersim bitiyor ama o saatten sonra Kemâl asla trafiğe girip de bir yere gitmez.  Cumartesilerim ölü gün yani.

Kaldı geriye pazar.

Her pazar birşey çıktı bir yere çıkamadık. Eğer hiçbir şey yoksa hava çok kötüydü. Hava pırıl pırılsa da o gün ya sınavım vardı ya da Defne hasta oldu.

Derken nihayet dün bu senenin ilk Boğaziçi gezimizi yapabildik.

Heyhat ki laleler neredeyse bitmiş. Erguvanlar yapraklanmış.

Geç kalmışız.

Napalım kalanlarla yetineceğiz bu sene.

Dün önce Otağtepe Fatih Korusuna gittik. Hava çok güzeldi. Manzara enfesti.








Ardından Hidiv Kasrı'na gittik.

İstanbul'da en sevdiğim mekan diyebilirim.

Sabah erkenden parkurda yürüyüş yapmak, temiz ferah havayı içine çekmek,  bülbülleri dinlemek çok güzel. Bana kalsa her fırsatta sabah yürüyüşü yaparım burada.

Otopark ücreti bu yıl 7 lira olmuş. Geçen yıl 6 idi ondan önce 4 tl idi.

Önce kahvaltımızı yaptık. Ardından Kemal Defneyi parka götürdü ben bir tur attım. Sonra ben Defne ile ilgilendim Kemâl tur atmak için gitti.



Son laleler....

Aslında Hidivde bir tur daha atmak istiyordum ama Defnecik bir saniye bile yerinde durmadı. Önce parkta oynadı oynadı oynadı. Sonra korunun içine daldı. Sağa git dediysem sola gitti sola git dediysem sağa gitti dur dediysem gitti git dediysem durdu.

En son Hidiv Kasrının bahçesindeki mor salkımları göstereyim dedim oradan da içeri girdik. Sütunlar havuz hoşuna gider diye düşündüm. Defnecik merdivenleri indi çıktı indi çıktı indi çıktı  o merdivenler kaç defa inildi çıkıldı sayısını ben bilmiyorum.

Kemal de gelmek bilmedi bir türlü.

Nihayet ben geldim hadi arabaya gelin diye aradığında yorgunluktan gebermiştim.

Baban çağırıyor gitmemiz lazım dedikçe Defne kaçtı "Anne bi daha çıkıcam merdivenlerden"

Derken sonunda sinirlerim zıpladı. Defne gelmek istemeyince mekandan sürükleyerek çıkarmak zorunda kaldım, umarım kimse beni kameraya falan almamıştır.

Aslında çocuğum normal hareketli bir çocuk... Sürekli koşmak zıplamak yuvarlanmak istiyor. Ama benim halim yok.  Geceleyin 3 30 a kadar evin işlerini yapıp sabah  7'de uyandığım için tahammül seviyem de iyice düştü. Defnenin peşinde koşarken öldüm bittim.  Artık o kadar suratım düştü ki Defnecik defalarca annecim seni çok seviyorum dedi ama yüzüm yine de gülmedi.  Defneyi arabaya yerleştirdikten sonra lavaboya gittim bir sürü ağladım. Elimi yüzümü yıkadım, yüzüm gözüm  şişti ağlamaktan. Böyle güzel bir günde ağlayabildiğim için de kendime daha da sinir oldum.

Zaten yorgunluktan ağlamak günlük hayatımın bir rutini oldu.

Hayır erken yatayım her fırsatta dinleneyim Defneye enerjim kalsın diyorum bu sefer ev resmen patlıyor. Çünkü evin bütün işi bende. Çamaşır yıka katla kaldır her gün yemek hazırla bulaşıkları hallet her gün Defnenin çorbası özel yemeği her gün lavabo tuvalet temizle, evi derle topla bıktım vallahi. Kızımın kesinlikle evlenmesini istemiyorum.

Eve geldik yolda yaklaşık 35-40 dakika boyunca Defne uyudu. Eve geldiğimizde tüm enerjikliği ile cin gibi ayaktaydı.

Kemal her zaman ki gibi bir şey bulup çıktı gitti.

O kadar yorgunum ki Defneyle oynayacak halim kalmadı. Tableti verdim eline (Çocukların tablet izlemesi hiç doğru değil) ben de yanında yatağa uzandım gözlerin yarı kapalı bu postu yazıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder