21-28/07/2019
Geçtiğimiz pazar Sokakağzı'na 7 günlüğüne geldik. Bugün burada son günümüz. Yarın İstanbul'a dönüyoruz.
Evlenmeden önce ailemle 5-6 yıl boyunca her yaz 3-5 günümüzü burada geçiriyorduk. O zamanlar Sokakağzı çok sakindi. Kıyı boyu birkaç küçük taş ev, ağaçların arasında kaybolmuş küçük bir iki motel, bir iki çay bahçesi-restaurant vardı. Sahil oldukça tenhaydı.
Biz Yalı motelde kalıyorduk. Yalı motel direk denizin kenarındaydı. Balkondan deniz görünürdü. Sabah akşam sürekli sahildeydik. Evdeyken de zaten sahilden çok da uzak değildik. Dalgaların sesi odamıza kadar gelirdi. Balkonda denize nazır ya da bahçede zeytin ağaçlarının altında bol bol kitap okurdum. Minicik mütevazi apartımızdan çıkınca tek araçlık bir yol ve ardından sahil başlıyordu. Yani apartımızdan 10-15 metre sonra denizdeydik. Çok güzel anılarımız oldu burada. Her gece akşam çayımızı mutlaka deniz kıyısında içerdik. Şezlonglara uzanır,dalgaları dinler, yıldızları seyreder gece ilerleyen vakitlerine kadar sahilde otururduk. Gece deniz bazen o kadar güzel olurdu ki... Dolunayın olduğu bir akşam su o kadar berraktı ve güzeldi ki gece yarısı olmasına rağmen denizdeki taşları görebiliyorduk. Dayanamayıp gecenin 12:30 unda denize atlamıştım.
Sonra bizim apartlar da otel odasına dönüştü. Bir daha da nasip olmadı, gidemedik.
Sanırım yedi ya da sekiz yıl geçti aradan. Geçen zamanda burası inanılmaz değişmiş. İlk fark edilen şey sahilde hiç boş yer kalmamış. Her taraf şezlong şemsiye ile dolmuş. Sahilin bittiği yerlerde ise denize ahşap çıkmalar yapılmış. Restoran cafe sayısı artmış. Eskiden köy sakinlerinin oturduğu taş evler belli ki hepsi pansiyona dönüşmüş. Herkes deniz kıyısına bir iki sandalye masa atmış. Buralar çok kalabalıklaşmış. İnanamadım. Sessiz sakin tenha Sokakağzından eser yok şimdi.
Ama kötü itici bir kalabalıklıķ değil, hâlâ çok güzel buralar. Ne kadar kalabalık da olsa Sokakağzı insanları oldukça elit görünüyor bana. Konuşmalar, okudukları kitaplar, hâl tavırlar hatta çalan müzikler bile oldukça seçkin gibi. Dışardan öyle görünüyor.
Biz bu sene Aslan Apart'tan yer ayırdık. Sahilden 1200 metre yukarıda. Baya tepedeyiz yani. Aşağıda 9 kişiyi kaldırabilecek bir apart bulamadık.
Apartımız her ne kadar denizden 1200 metre uzakta olsa da manzaramız mükemmel.
Evimiz bağ evi gibi. Etrafta zeytinlikler ve tek tük başka apartlar var. Zaten eskiden ev sahipleri burada oturuyorlarmış. Sonra yaşadıkları evi motele çevirmişler.
Tam 9 kişiyiz burada, 3 aile geldik; Biz, Bilaller ve annemler. Denizköydeki apartımızdan sonra hiçbir beklentim olmadan gelmiştim. Tek dileğim biraz hijyenik bir ev olması idi. Denizköydeki apartımız pek hijyenik değildi. Pek de değil aslında hiç hijyenik değildi. Mümkün olduğunca sağa sola dokunmadan vaktimizin çoğunu dışarıda geçirerek tamamlamıştık günlerimizi.
Vee apartımıza girdiğimizde büyük bir mutluluk yaşadım ; apartımız tertemiz.
Öncelikle odalarımız gayet geniş ve ferah. Mobilyalar yeterli. Bizim odamızın balkonu bile var. Mutfak ve yaşama alanı aynı şekilde gayet büyük ferah. Her yer tertemiz. Tüm mutfak malzemeleri, mutfak dolapları elden geçmiş belli. Bulaşık makinamız süpürgemiz fırınımız var. Mutfak malzemelerinden eksik hiç birşey yok diyebilirim. Saklama kaplarından çeşitli fırın kaplarına kadar yok yok. Denizköydeki hiç hijyenik olmayan neredeyse hiç mutfak malzemesi olmayan apartımızdan sonra derin bir oh çektik. Kocaman bir veranda ve evin dört tarafinda gayet ferah geniş bahçe var. Salıncaklar, puflar, şezlonglar vs herşey mevcut. Rahat bir ev.
Burada yedi günümüzü geçirdik ve ben burayı çok beğendim.
Bahçede bir sürü meyve ağacı var. Geçen fırtına da ağaçların bir kısmı hasar görmüş dallar kırılmış ama yine de bahçe hâlâ çok güzel. Defne meyvelerin ağırlığından yerlere kadar eğilmiş dallardan habire şeftali ve nektarin koparıyor ve yiyor. Ağaçtan meyve koparıp yiyebilme duygusunu kızıma yaşatabildiğim için çok mutluyum.
Ayrıca verandadan manzara mükemmel. Burada saatlerce kitap okuyabilirim.
Burada bir de yavru iki köpek var; gelir gelmez bizi karşıladılar. O kadar insan canlısılar ki sürekli üstümüze atlıyorlar. Bahçede rahatça dolaşamıyorum. Açıkçası haberli ya da habersiz yalanmak hiç hoşuma gitmiyor ama o kadar şirinler ki kızamıyorum da. Dün bahçedeki piknik masalarına oturmuş çay içiyorduk annem de kek yapmıştı. Ben ayakta idim. Bir elimde çay bardağı vardı bir elimde ise küçük bir kek dilimi. Tam bir ısırık alacaktım ki şu aşağıdaki yaramaz köpek kekimi elimden kaptı öyle salyalı elimle kalakaldım.
Şu masum gözlere bakıp aldanmayın öyle yüksek desibelde havlıyorlar ki her havladıklarında hâlâ yüreğim ağzıma geliyor zıplıyorum.
Bir de bu haylaz köpeciklerin terlik dişleme huyları var. Ortalıkta boş bir terlik görsünler hemen kapıp götürüyorlar. Bütün bahçeyi ara ara buluyoruz sonunda ama tabii ki terlikler pert. Geçen yine gözümün önünden terliklerden birini kaptıkları gibi kaçtılar peşlerinden koştum ama nafile. Onları kovalamam daha da hoşlarına gitti. Hırlaya hırlaya gözümün önünde terliği mutlulukla dişlediler ve tabii ki bir terlik daha perte çıktı.
Bu sevimli köpeciklerin diğer önemli faaliyetlerinden biri de bahçedeki pufların içini çıkartmak. Ne kadar yapmayın etmeyin desek de kovalasak da işe yaramıyor. O pufların içi çıkacak arkadaş. Bir diğeri önemli faaliyet de kaçırdıkları su dolu pet şişeleri kırt kırt dişlemek. Bazen gecenin ilerleyen saatlerinde mesela saat 3'te kırt kırt pet şişe dişlemesi sesi duyuyorum. Kırt kırt kırt...Ayrıca hep açlar ve hiç doymuyorlar.
Defnecik başta bu yavru köpeklerden çok korksa da her gördüğünde çığlığı bassa da kaçan kovalanır misali Defne kaçtıkça onlar oyun zannedip Defne'yi kovalasalar da hatta üstüne atlayarak bazı dramatik olaylara sebebiyet verseler de zamanla birbirlerine alıştılar (Ben de biraz alıştım) Paşa ve Aslan tatilimizin en güzel detaylardan biri oldular.
Her gülün dikeni olduğu gibi bur apartın da olumsuz bir kaç yanı var elbette. Ev tertemiz ama aşırı sinek var. Sanırım bu seneye özgü imiş. Her sene düzenli olarak buraya gelen tatilciler bu sene ilk kez böyle birşeyle karşı karşıya kaldıklarını söylüyorlar. İlaçlama yapılmıyormuş bu sene. O kadar çok sinek var ki sineklerden oturamıyoruz. Açıkçası sinek yüzünden buraya bir daha gelmeyi düşünmüyorum. Hiç beğenmediğim Denizköy bile buradaki sineklerin varlığı yüzünden bana daha sevimli görünmeye başladı. Karasineğin dışında sivrisinek de çok fazla. Biz tedbirli gelmiştik fakat annemin babamın vücudu sanki su çiçegi olmuş gibi yüzlerce sivrisinek ısırığı ile dolu.
Ayrıca burası denize çok uzak. Her gün araba ile birkaç kere indik denize ama yine de 1200 metre çok uzak.
Herkese mutlu umutlu günler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder