Bilimsel Sınıflama
Alem: Plantae
Bölüm: Magnoliophyta
( Kapalı Tohumlular )
Sınıf: Magnoliopsida
( İki çenekliler )
Takım: Rosales
Familya: Eleagnaceae
Cins: Eleagnus
Tür: E. angustifolia
İki adlandırma
Elaeagnus angustifolia
Bugünlerde etrafı muhteşem bir koku sardı.
Eğer siz de özellikle de akşam saatleri etrafa yayılan balkonlara kadar gelen insanın içini açan bir koku duyuyorsanız muhtemelen etrafta bir yerlerde iğde ağaçları vardır.
Leylaklardan sonra ama ıhlamurlardan önce açarlar iğde ağaçları.
İğde çiçekleri doğrudan kokladığınızda biraz ağır olsa da uzaktan çok güzel kokar.
Akşamları kokusunu hafif hafif yayar ve insanı mest eder.
Bazıları kokusunu baygın bulup hoşlanmasalar da benim en sevdiğim ağaçlardan ve de en sevdiğim kokulardan biridir.
Bir tarafta güller bir tarafta yaseminler bir tarafta hanımeli bir yandan da iğdeler...
Tabiatseverlerin mübarek ayıdır mayıs ayı...
İnsan bu renk ve koku cümbüşünde depresif düşüncelerini bir kenara bırakmak zorunda hisseder biraz da bahar meyvelerini çilek erik yenidünya çağla kiraz yemeğe başladı mı artık "Baharı olan bir dünya aslında yaşamaya değer bir dünyadır" diye düşünmeye başlar.
İğde ağacı kokusu insana yaşama sevinci verir.
İğde kokusu ile köyümüze dönüyorum.
Babam bizim köydeki evin önüne iğde fidanları dikmiş daha küçücükken.
Ben kendimi bildim bileli bu iğde ağaçlarının şekli şemali hatta boyları bile ilerleyen yıllara rağmen sanki aynı kalmış hiç değişmemiştir.
Köye gidince kapının yanında "Refik'in iğdeleri" ni gördüğümde içimi bir huzur kaplar.
Bir iki yıl önce babaannem o ağaçları bilmem ki hangi sebepten kestirdiğinde büyük bir üzüntü duymuştum.
İnsan belli bir yaştan sonra eskiye dair değişmeyen olduğu yerde kalan bir şeyler görmek istiyor.
Mesela harman yerindeki mükemmel sarı erikleri olan minik erik ağacı artık yok; üstünden otoban geçiyor.
Oysaki oranın erikleri gibi erik yoktur herhalde şu dünyada.
(Umarım birileri çoğaltmayı düşünmüştür.)
Harman yeri demişken aklıma geldi; Dedemin ailesi babaannemi istemeye giderlerken dedem onların yolunu kesmiş: Durun demiş. Amcasının kızı olan ve sonradan babaannem olacak şahsı muhtereme ile çocuklukları bir geçmiş çünkü. Onu kardeşi gibi görüyormuş. Durun napıyorsunuz gitmeyin diye bağırdığında büyükler -sus konuşma şimdi bir çarparsak alan-tarlaya kadar yuvarlanırsın; Muzafferi alacağız sana demişler. (Savaş zamanı kızlara da Muzaffer ismi konuyormuş eskiden) Dediklerini de yapmışlar. İşte küçükken mısır ve bostan toplamak için gittiğimiz bizim eve göre baya aşağıda kalan o alan-tarla da yok artık.
Üstünden otoban geçiyor.
Zamanla en sevdigim manzaralardan biri olan köydeki evin manzarası da değişti tabii ki.
Eskiden yolun öte tarafında insan eli değmiş olan hiçbir şey yoktu. Sadece orman görünüyordu. Oralar nasıldır, içerlerde bir yerlerde bir çoban çeşmesi bulunur mu hep merak eder dururdum.
Şimdi otoban geçiyor.
Tabii ki otobana karşı değilim . Ama bizden götürdüklerine üzülmeyeceğim anlamına gelmiyor bu. Ayrıca o otobanı yüksek ücretinden dolayı kullanamadığım ve bozuk yoldan yolu uzatarak daha uzun sürede köye gelebildiğim için o zengin otoyolunu her gördükçe canım sıkılıyor.
Neyse biz ilahi fısıltılarla bize ulaşan iğde kokusundan bahsediyorduk.
İğde biraz da benim için bir köy ağacıdır. Kuraklığa dayanır. Fazla su istemez. Nazlanmaz. Beklentisi azdır.
İrecebin torunu irefiğin kızı beytulun ruhuna iğde kadar uyan başka bir ağaç var mıdır ki bu dünyada...
Bu sene babamı ziyarete gittiğimizde farkettim ki babaannemin evinde kesilen ağaçların yerinde minik iğde fidanları yeşermiş.
Eskiden köydeki evin hayatında otururken -hayat evin önündeki açık alana deniyor- hiçbir zaman korku uyandırmamış, ömrü hayatımda bir ürperme dalgası bile oluşturmamış karşımdaki dut ağacı kadar doğal mezarlıkta servilerin altında yatan dedeme selam yollardım.
Bu bahar ise diğer servinin altında yatan babacığıma selam yolluyorum bir yolunu bulmuş yeniden hayat bulmuş, yeşermiş iğde fidanlarının altından...