29 Eylül 2014 Pazartesi

ŞEHRİYE ÇORBASI

Dün kremalı, mantarlı, körili  güzel bir tavuk yemeği yanına da fırında patates yapmıştım. Kremasına bana bana yerken güzeldi. Sonrasında ise kremaya alışkın olmayan bünyenin yaptığı bir karın ağrısı hem de karın ağrısını aratmayan psikolojik bir baskı ( malum kremalı yemek = kilo ) 
Anladım ki bana ağır yemekler yaramıyor. Sabahleyin de korkumdan tartılmadım. 
En az yarım kilo aldığımı göbeğimin şişliğinden anladım. 
Eşim  bugün çok hafif yiyelim dedi. 
Ben de akşama çok sevdiğim şehriye çorbası yaptım.
Yanında da yeşil bir salata ohh miss.

Şimdi bu çorba çok basit  blogda  paylaşılır mı hiç diyenler olabilir. 
Hem de terbiyesi de yok. 
Benim gibi yemek  konusunda çok cahil olanlar okusun.

Çok sağlıklı, çok hafif, çok lezzetli terbiyesiz şehriye çorbası


ŞEHRİYE ÇORBASI


Yeşil biber ve kırmızı biberi incecik doğruyoruz, biraz zeytinyağı ile kavuruyoruz. 
İçine rendelenmiş domatesi ekliyoruz, azıcık pişiriyoruz. 
Üstüne su, su kaynadıktan sonra arpa şehriyeleri ekliyoruz. 
Ben sulu sulu sevdiğim için arpa şehriyesini çok az atıyorum. 
Pişmeye yakın çok ince kıyılmış maydanoz sapı ekliyoruz. 
Çorbamızın altını kapadıktan sonra ise bol bol maydanoz ekliyoruz. 
10 dakika dinlendirip limonlu limonlu içiyoruz.



Kemal de çok beğendi, 2 tabak içti.
Bu çorbaya terbiye yapabilirdik, tavuk suyu ekleyebilirdik, baharat ekleyebilirdik. 
Ama hafif içimi kolay bir çorba istediğim için başka herhangi bir işlem yapmadım. Ben böyle seviyorum.


Afiyet olsun...


13 Eylül 2014 Cumartesi

DOMATES ÇORBASI

Aslında bunlar basit tarifler. Ama evliligimin ilk haftalarında en basit tarife bile ihtiyaç hissediyordum.  O yüzden paylaşıyorum.

DOMATES ÇORBASI


Tenceremize 2 kaşık kadar tereyağı ekliyoruz (Ben yağsız sevdiğimden 1 kaşık kullandım)

Tereyağı eriyince içine 2 kaşık un ekliyoruz. Çırpıcı ile bir güzel karıştırıyoruz.

Biraz böyle karıştırdıktan sonra rendelenmis domatesimizi ekleyip kaynamasını bekliyoruz.

Azıcık su ekleyip 5- 10 dakika kadar pişiriyoruz.

En son içine rengi açılıncaya kadar süt ve koyuluğunu ayarlamak için su ekliyoruz.

Arzuya göre tuz pul biber nane ve karabiber ekleyip sıcak sıcak servis ediyoruz.

Çorbamız hazır.

Afiyet olsun...

12 Eylül 2014 Cuma

MR...


Bugün MR'ım vardı. 3 ay öncesinden randevu almıştım. Bakırköy Sadi Konuk hastanesine gittim. Hiç sıra beklemedim, işlemlerimi hemen yaptılar. MR odasında gayet sevecen bir görevleri -sizi çağıracağız dışarıda bekleyin dedi. Öğle arası geldi ama ara vermediler. Bekleme odasında ağlayan bebekler, acı çeken yaşlılar, sedyede gencecik delikanlılar gördüm; içim acıdı. Hekimlik gerçekten çok kutsal bir meslek, insanların acılarına çare bulmaya çalışıyorlar. Yaklaşık 1 saat bekledikten sonra çağırdılar. Soyunma odasında rahatça üstümü çıkardım, yeşil renkli hasta kıyafeti giydim ,odada çantamı bıraktım odanın anahtarını da yanıma aldım. Gayet sakin rahatlatıcı bir şekilde işimi gördüm.

Bu sırada  hastanelerin önceki halleri aklıma geldi. Bundan 15 yıl önce hastaneye gitmiştim ciğer filmi gerekiyordu. hasta bakıcıya benzeyen ( doktora hiç benzemeyen) biri soyun gel dedi. Hiç unutmuyorum o sinir adam bir de kapıyı açıp içeri bakan 3 adamla birlikte 4 kişi bizim memişleri bir güzel gördü. O kadar sinir olmuştum ki tamam çıplak çekmek zorundalarsa o röntgen cihazına kadar çıplak yürümek zorunda değilim. Bir paravan yapmak bu kadar mı zor  hem içeride hasta olduğu bilindiği halde  o dış kapı niye zırt pırt açılıyor madem paravan yok bari bir bekçi koy kapıya. Orası hastane ben de hastayım diye elaleme  her tarafımızı göstermek zorunda mıyız  diye resmen sinir krizi geçirmiştim. Nasıl günler geride kalmış insaniyete doğru sıçramışız resmen -öyle hissettim bugün-

Bir keresinde de Koşuyolu Altunizade taraflarında bir hastaneye gitmiştik. Kan verdim sonra tüpü elime -tutuşturdular bunu laboratuvara götüreceksin dediler. yani çok acayibime gitti -ya yolda düşürürsem, neden bütün tüpleri bir yerde toplayıp da bir görevliyle  indirtmiyorlar ...- Sebep sonradan anlaşıldı tabii. Lab' a girişte galoş giymen gerekiyormuş, tabii ki galoş için bir ücret ödüyorsunuz. eee sonra bir kaç saat sonra laba  bu sefer sonuç için yine giriyorsun yine galoş yine para... Hey allahım hey  ne günler geçmiş.

Daha pek çok hatırlamak istemediğim kötü hatıra... Umarım hepsi geçmişte kalmıştır. ve umarım mr sonuçlarım iyi çıkar.

* Yukarıdaki resme gelince ...Konu ile hiç alakası yok. Böyle can sıkıcı bir konuya böyle çok sevdiğim bir resim ekleyeyim dedim. Resim beauty facebook sayfasından alıntıdır.

11 Eylül 2014 Perşembe

KABAK ÇORBASI

Eşim kafaya koydu forma girecekmiş.

Zaten oldum olası yağlı şeyler yemez.

Bir keresinde saatlerce uğraştım, islim kebabı yaptım şöyle bir baktı; yemedi. Güzelim yemeğin hepsini bendeniz mideye indirdi.

Bir keresinde de patlıcanlı bir kebab yapmıştım ve gerçekten çok güzel olmuştu. Patlıcanları kızartarak bir yemek yapınca malumunuz yemek biraz yağlı oluyor; Bir lokma bile yemedi, hepsini afiyetle ben yedim.

Yağlı yemek yemek istemiyormuş. ooh canıma minnet... Böylece kızartma yapmaktan kurtuldum.

Sonra geçenlerde bir daha hamur işi kek börek tatlı yapma dedi.  Oooh  ne diyeyim süper. Zaten çok zorlanıyorum onları yaparken.

Eşimin çabasını dikkate alıyorum ve yemeklere koyduğum yağ miktarını da gitgide azaltıyorum.

Bir de eliptik bisiklet aldık sabah akşam egzersiz yapıyoruz.

Yalnız sorun şu ki eşim gitgide zayıflıyor inceliyor ben de bir tık yok. Umarım ben de bir an önce kilo vermeye başlarım.

Bugün kabak çorbası yaptım. Hem çok sağlıklı hem çok lezzetli...

Herkese çok tavsiye ederim.

KABAK ÇORBASI


Önce tencereye tereyağı koyuyoruz. Bu çorba sıvı yağ ile güzel olmuyor (denenmiştir oradan biliyorum). Evet tereyağını koyuyoruz ben bir kaşık kullandım, diyette değilseniz 2 kaşık kullanıyoruz..

Sonra içine 1 adet soğan 2 diş sarımsak 1 adet patates 3-4 adet kabukları soyulmuş kabak ekliyoruz. (Hepsi küp küp doğranacak)

5- 10 dakika soteleyelim.

Sebzeler tencereye yapışmaya başlayınca üstü geçecek kadar su ekleyelim 10-15 dakika pişirelim.

Sebzeler yumuşayınca blendırdan geçirelim.

İçine 1-2 su bardağı süt ekleyelim.

Koyuluğunu su ekleyerek ayarlayalım.

Bir taşım kaynayınca içine karabiber ekleyelim.

Ben bir de dereotu ekledim çünkü kabağa çok yakışıyor.

Afiyet olsun...

31 Ağustos 2014 Pazar

2014 YAZINDAN AKILDA KALANLAR...

2014 yazından akılda kalanlar...

* Eşimle kazdağları şelaleler jeep safari turuna katıldık.
ADATEPE KÖYÜ

Böylece;
* Sütüven şelalesini
* Hasan boğuldu göletini
* Tahtakuşlar müzesini
* Çamlıbel köyü 500 yıllık anıt çınarını
* Zeus altarını
* Adatepe Köyünü
* Adatepe Zeytinyağı Müzesini
* Yeşilyurt Köyünü

görmüş olduk.  Zeus altarına giderken ormanda yürüyüş yaptık.  Güzel manzaraları seyrettik. Hasan Boğuldu'da serin sularda ferahladık, oranın buz gibi sularından içtik,  mis gibi çam havası içimize çektik. Köylülerden  bardağı 2 TL den çeşit çeşit kekik, nane , defne, biberiye aldık.
ZEUS ALTARI
Yalnız şunu da söylemeden geçemeyeceğim; Bu geziye çok aşırı sıcak bir günde katılmışız. Ben çok bunaldım. Kafileye uymak zorunda olduğumuzdan daha da zorlaştı bu tur benim için.  Bu yüzden fotoğraf çekemedim , pek de zevk alamadım. Geçmiş yıllarda çektiğim fotoğrafları kullanıyorum. Bu gezdiğimiz yerlere daha önceleri defalarca gitmiştim. eşimse ilk kez görüyordu. sıcaktan ötürü o da çok hoşlanmadı. Bir daha ki sefere buralara kendi özel aracımızla gitmeyi düşünüyorum. Daha ferah bir zamanda mesela akşam üstü Zeus Altarı çok daha güzel olabilir ya da mesela sonbaharda en azından azıcık esintinin olduğu zamanda gitmek gerek. (miş)
HASAN BOĞULDU GÖLETİ

23 Temmuz 2014 Çarşamba

EN GÜZEL GELİNLER...

Hem ramazan hem sıcak hem de günler çok uzun. Dolayısıyla tüm gün aylaklık etsem de vicdan azabı duymuyorum.

Bugün tüm gün internette gelinlik modelleri baktım.

Yanlış anlaşılmasın kendi gelinliğimi yani ilk giydiğim gelinliği çok beğenerek almıştım.

Gelinlik araştırmasına girdiğimde Mardin'de pek alternatif  yoktu. Diyarbakır'daki gelinlikleri benim tarzım bulmadım. Beğendiğim modelleri diktirmek istedim mümkün değil yetişmez dediler. (Aşırı hızlı evlendim de) Bir iki tane gelinliği beğenmediğim halde belki üstümde güzel durur ümidi ile denedim. Ama ilk giydiğim gelinlikten daha fazla beğenmedim.

Ben alternatifsizlikten ilk giydiğim gelinliği çok beğendiğimi ve bende bir tuhaflık olduğu için ilk giydiğim gelinliğe aşık olup onu satın aldığımı zannediyordum. Çok sonraları gelinlik diken bir akrabam ise bir iki istisna dışında genç kızların ilk giydiği gelinliği satın aldığını söyledi de çok şaşırdım.

İşte evlenirken gelinle gelinlikle hiç alakam yoktu. Sonradan aklım başıma geldi. Ben de şimdi gelinlik modelleri bakıyorum.

Bugün tüm gün araştırmalarımdan sonra gelmiş geçmiş en güzel gelin ve gelinliği seçtim. Ben de tüm dünya gibi Grace Kelly'inin gelinliğini en güzel gelinlik seçiyorum.


Muhteşem bir gelin...


Muhteşem bir gelinlik...

22 Temmuz 2014 Salı

İSTANBUL

Evet... Az önce yeni kitabımı bitirdim; Orhan Pamuk İstanbul Hatıralar ve Şehir... Böylece 4. kitabımı da okumuş oldum.

1
Mina URGAN
Bir Dinozorun Gezileri
YKY
haziran 2014
2
Mina URGAN
Bir Dinozorun Anıları
YKY
haziran 2014
3
Orhan PAMUK
Masumiyet Müzesi
YKY
haziran 2014
4
Orhan PAMUK
İstanbul ( Hatıralar ve Şehir)
YKY
22 temmuz 2014


Raflara çıkar çıkmaz aldığım bu  kitabı bir solukta okumuştum aralık 2013 te...



Aradan geçen 11  yıldan sonra ve Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi'ni okuduktan sonra bugünlerde bu kitabı yeniden baştan okumam  çok anlamlı oldu benim için. Masumiyet Müzesi'ni ya da Kara Kitap'ı yazarken beslendiği kaynakları anlamak hatıralarını öğrenmek çok hoştu.



Etrafımda bir öğrencim hariç ( beni Orhan Pamukla tanıştıran şahsiyet)  kimse Orhan Pamuktan hoşlanmıyor. Abartıldığını nobeli hiç hak etmediğini vs vs konuşuyorlar. Ben tam tersi düşüncede olduğumu söyleyince de tuhaf tuhaf bakıyorlar benim acaipliğime veriyorlar. Ama ben onlara Orhan Pamuğu sevmeyen  arkadaşlarıma dostlarıma tek bir soru soruyorum ; hangi kitabını okudun da bu eleştirileri yapabiliyorsun? cevap veremiyorlar genelde söyledikleri şey şu : kimse okumuyor ki onu... ama ben okuyorum .. ve çok beğeniyorum yazdıklarını, kendimden çok şey buluyorum.


Orhan Pamuğu çok okuduğumdan mı etrafı böyle görüyorum yoksa Orhan Pamuk sadece benim hissettiğimi zannettiğim ama herkese ait olan duyguları mı çok iyi yansıtmış hala bilemiyorum ... Onu okurken '' bu cümle tam da benim dile getiremediğim ama tam da hissettiğim şey''derken buluyorum kendimi.. Kısaca kendimden çok şey bulduğum için de çok seviyorum kitaplarını.

Bu aralar mesneviyi de okuyorum. Bir ibadetmişçesine sabah uyanınca mutlaka elime alıyorum ve okuyorum. ama mesneviden kendime ait bir şey bulamıyorum.. anlattıkları beynime işlemiyor.. sanki mesnevide geçen şeyler öğütler hikayeler çok eski zamanlarda bizden çok farklı insanlar için yazılmış gibi... belki de daha içine giremediğim içindir. Belki zamanla mevlana ile iletişimimiz artar ben de ne demek istediğini daha iyi anlarım.

İstanbul' dan   birkaç cümle yazmak isterim buraya. fakat kitabın ortasından alınan bu cümleler başı ve sonu belli olmadığı için biraz kopuk gelebilir okuyuculara...


'' herkesin sağlıklı ya da öfkeli, neşeli ya da şefkatli, ama rahatlıkla ve doğallıkla kurabildiği ilişkileri , arkadaşlıkları ben kurarken , neden zorlanmaya ve rol kestiğim duygusuna kapılmaya başlamıştım? günlük hayatı sürdürebilmek için herkesin kafayı öyle fazla takmadan - belki de hiç takmadan- yaptığı şeyleri yapabilmek için niye benim dişimi sıkmam, gayret etmem, sonra da '' poz yaptığım için ''kendimden nefret etmem gerekiyordu?''



'' Sanki bu şehir bana, benim hak ettiğim bir ceza olduğu gibi, ben de onu kirleten bir şeyimdir. Şehirden bana, benden şehre yoğun  bir keder hüzün sızarken şehirde de, bende de iş kalmadığını hissederim: Ben de şehir gibi yaşayan bir ölü, soluk alıp veren bir ceset, sokakların ve kaldırımların bana hissettirdiği gibi yenilgi ve pisliğe mahkum bir sefilimdir. Her biri olanca ağırlığı ile ruhuma çöken çirkin yeni beton apartmanlar arasında titreyen bir mendil gibi Boğazı görmek bile bu gibi durumlarda umut vermez. O zaman daha da kötüsünün, kahredici ve öldürücü asıl hüzün duygusunun, uzaktaki görünmez sokaklardan bana yaklaşmakta olduğunu....''

15 Temmuz 2014 Salı

12 KIZGIN ADAM

Uzun zamandır böyle güzel bir film izlememiştim. 

     İMDB puanı 8.9 , top 250  sıralamasında ilk 10'a girmiş  , 1957 yapımı, siyah beyaz bir film ...  Bugün izleyecek başka bir film bulamamamdan ötürü açtım. Açıkçası pek bir beklentim yoktu samimi olmak gerekirse sadece genel kültürüm artsın diye izleyecektim. 

    SONUÇ: 12 adam bir odada  1.5 saat boyunca habire konuşuyorlar ve sen yerinden hiç kıpırdamadan izliyorsun. İnanılmaz bir senaryo.

     Geçen hafta izlediğim noah aklıma geldi. Milyon dolarlık animasyonlar,  milyon dolarlık oyuncular vardı ama puan vermem gerekse 1 puanı bile çok görürüm; tam bir zaman kaybı idi, hatta blogda yazacaktım aman sakın izlemeyin diye ama reklam olur başlığı görüp aklına düşen olur diyerekten vazgeçtim. Bu filme ise oy kullandım ve 10 puan verdim. Demek ki adam gibi bir senaryo yapabildikten sonra az bir bütçe ile de mükemmel bir film çekilebiliyormuş.

Tavsiye ederim efendim...


10 Temmuz 2014 Perşembe

SUPANGLE

Dün supangle yaptım. Pişirirken gözüme çok cıvık göründü, hatta bu yüzden koyulaşması için 3- 5 dakika extra kaynattım bir yandan sürekli karıştırdım fakat endişelerim yersizmiş soğuyunca kıvamı gayet yerinde oldu. Biraz kaynatmanın da etkisi olabilir bir daha ki sefere un miktarını yarım kaşık artırabilirim. Bu tarifi internette arama yaparken gördüğüm pastalarim74 adlı siteden aldım.

Çok daha beğendiğim supangle tarifi için  buraya tıklayınız.

                         SUPANGLE


1 L süt
1 su bardağı şeker
4 silme yemek kaşığı un
3 silme yemek kaşığı kakao
2 paket vanilya

Yukarıda verilenleri  bir tencerede çırpıcı ile güzelce karıştırıyoruz. Ateşe koyunca içine bir paket (baton) bitter çikolata ekliyoruz. Sürekli karıştırarak pişiriyoruz bir iki dakika kaynatıyoruz. Buzdolabında en az 3- 4 saat bekletiyoruz. Hatta ertesi gün daha güzel oluyor.  

Afiyet olsun...

9 Temmuz 2014 Çarşamba

YENİLENME


Mardin'de iken  İstanbul'da yeniden yaşama hayalleri kurardım. İstanbul'da gidilecek yüzlerce mekan yapılabilecek binlerce etkinlik vardı. İstanbul'da yaşadığım 18 yıl boyunca hep bu şehre aşıktım. İkinci aşkım saydığım Mardin ise tam bir hayal kırıklığı oldu benim için. Sonunda eş durumundan erkenden yeniden kavuştum İstanbul'uma. Ama hayal ettiklerimi faaliyete geçirme imkanı bulamadım bir türlü;

1. Artık eskisi gibi genç olmadığımdan trafikte yoruluyorum. Gideceğim mekana daha gelmeden eve gidip ayaklarımı uzatma hayalleri kurmaya başlıyorum. Yorgun olduğum için de gittiğim yerlerden çok zevk alamıyorum. ( Mesela Eminönü'ne ya da Bakırköy'e bu yüzden gidemiyorum)

2. Artık eskisi gibi genç olmadığımdan gürültüden kalabalıktan daha fazla etkileniyorum. Gittiğim yerdeki güzellikleri fark edemiyorum çünkü insanlar arasında boğuluyorum. ( Mesela Ortaköy'e ya da Emirgan'a bu yüzden gidemiyorum)

3. Artık evli olduğuma göre geniş ferah güzel döşenmiş bir ev istediğimden ve bu evlerin fiyatları da 600 000 TL  den başladığından ve bu eve geçebilmek için para biriktirmek zorunda olmamdan ve dolayısıyla artık eskisi gibi rahat para harcayamadığımdan eskiden gittiğim pastaneler, restoranlarda hayatımdan çıktı. Bir fincan çaya 5 tl öderken ellerim titriyor artık.( Taksimde ve boğazda  takıldığım mekanlardan da bu yüzden vazgeçtim.)


Daha tembel, daha miskin ev kedisi olup çıktım. Hayatım okula gitmek, alışveriş yapmak, yemek yapmak, bulaşık yıkamak, temizlik yapmak ve çamaşır asmak arasında gidiyor. Ve açıkçası artık bunlar bana zevk de veriyor. Mesela yeni bir yemek denemek hayatımda hiç yapmadığım ( çoğu ev hanımına göre çok sıradan olan) pasta börek tatlı yapmak çok heyecan verici.



Ama artık bir yerden başlamam lazım.

KENDİME GELME PLANLARI

* Gezilecek yerler listesi hazırlıyorum, aklıma geldikçe yazıyorum. Hatta İstanbul'u baştan keşfetme gibi düşüncelerim var.

*Ses sistemimle barışma vaktim de geldi. Kaliteli ve benim seçtiğim albümleri dinlemeye karar verdim.

* Kitap listesi yapmaya karar verdim. Okuduklarımı yazacağım.

Hayatıma daha nasıl zenginlik katabilirim?? Aklıma şimdilik sadece bunlar geliyor. Şimdilik bu kadar. Sergilere konserlere gitmek diyesim var ama onları yazacak gücüm ve cesaretim şimdilik yok.



İstanbul'a geldikten sonra 3 kitap okudum. Hepsini de daha önceden okumuştum, sevdiğim kitapları yeniden okuyorum. İlk kez okuyormuşum gibi yeniden çok zevk aldım. Hepsini de tavsiye ederim.

1             Mina URGAN     Bir Dinozorun Gezileri      YKY                haziran 2014
2             Mina URGAN     Bir Dinozorun Anıları       YKY                 haziran 2014
3             Orhan PAMUK   Masumiyet Müzesi          İLETİŞİM         haziran 2014


Şimdi bu resimler ne alaka diyeceksiniz. Sırf yazı dolu oldu bu post... Gözüm gönlüm açılsın diye ekledim. beauty diye facebook ta bir site keşfettim. Resimler oradan...

4 Temmuz 2014 Cuma

KUPTA İRMİK TATLISI

Uzun zaman oldu yazmayalı. Bu arada evlendim, Mardin'den İstanbul'a eş durumundan geldim, eşime, yeni hayatıma yeni evime, yeni okuluma, yeni arkadaşlarıma alışmaya çalıştım.

Geçen hesapladım, 8 ay geçmiş ben evleneli, inanamadım. Uzun zamandır yazmayınca yeni bir post için açtığım boş sayfaya bakıp bir düşündüm; umduğumu buldum mu, mutlu muyum,  hem ne yazacağım ki bu bloğa... Farklı olan, yazmaya değer ne oldu ki, ve ne oluyor ki... gibi şeyler...
Acaba tüm yeni evliler (gerçi artık yeni evli sayılmam) aynı düşüncelere kapılıyorlar mı... Yoksa ben mi çok düşünüyorum bilmiyorum. Bir kere hiç bir şey tahmin ettiğim gibi olmadı. Daha iyi mi, daha kötü mü? Her ikisi de değil. Sadece umduğumdan beklediğimden çok farklı yollara girdim. Sadece zannettiğimden, tahmin ettiğimden farklı yaşıyorum. Şikayetçi miyim; şimdilik hayır.

Çok derin konulara girmeden devam edeyim. Bugün size yaptığım tatlının tarifini vereceğim. Aslında çok daha mükemmelleri ve çok  kaliteli fotoğraflarla zengin bir sürü site var ( benim gibi yeni evlenenlerin çok işine yarıyor) ama amatörce  bir de  ben paylaşayım dedim.

Bugünkü tarif portakal ağacı sitesinden... Bu siteyi tavsiye eden arkadaşım Gülnur'a da ayrıca teşekkür ederim. Tarifte epey bir değişiklik yaptım. Ama benim tatlım da gayet güzel oldu.

KUPTA İRMİK TATLISI ( 2 kişilik)



* 0.5 L süt
* 5 yemek kaşığı irmik
* 6 yemek kaşığı şeker
* 1 paket vanilya

Yukarıda verilenleri bir güzel pişiriyoruz.
Kupların dibine 1 adet pötibör bisküvi yerleştirip tatlının bir kısmını döküyoruz. Kalan tatlıya azıcık kakao ekleyip karıştırıp kuplarımıza ilave ediyoruz. Üstünü süsleyip buzdolabında dinlendiriyoruz.

Portakal ağacında orijinal tarifinde irmik miktarı biraz daha az. İrmik miktarını artırdım ve kıvam mükemmel oldu.

Bildiğimiz irmik tatlısından daha yumuşak, yenmesi daha kolay oluyor böylece.

Eşim çok beğendi.

Afiyet olsun...

7 Ocak 2014 Salı

MARDİN'DE SON GÜNLER

Uzun zamandır yoktum buralarda. Maalesef 2 aydır çok ciddi hastayım. Bir türlü geçmek bilmeyen öksürük krizleri, burun akıntısı, halsizlik, ses kısıklığı, boğaz ağrısı. Yataklara düştüm. Resmen 2 aydır yaşamıyorum. ömrümde gitmediğim kadar doktora gittim ve ömrümde içmediğim kadar ilaç içtim. Hatta artık iyileşemeyeceğim gibi hezeyanlar türedi bende. Okula gidemedim, ha bire rapor aldım. Okula gidebildiğim zamanlarda ise maalesef ders anlatamadım. Bu zaman zarfında her gün Allah'a şükrettim; eğer özelde olsaydım çoktan beni kapı dışarı etmişlerdi. Çok şükür ki artık iyiyim. Öksürük krizine girmeden 2 kelam edebiliyorum.

Bugün çok güzel bir gündü. Hava sıcacık ama bunaltmayan bir havaydı. Güneş çok parlaktı ama yakmayan bir güneşti. Okuldan gelince yukarı Mardin'e çıktım. Ne zamandır gitmemiştim. Aklımda kalan bir kaç şeyi aldım bugün. Bundan böyle de artık takı almayacağım. Çünkü annemin dediğine göre artık benim takı almam günah olurmuş. (Çok fazla aldığım için)

Bugün öncelikle kayınvalidem için Mardinden bir hatıra aldım. Umarım beğenir.

Telkari broş 25 TL

                         Ardından görümcelerim ve eltilerim için kahve takımları aldım.


5 adet kahve takımı büyük bir pazarlıkla 150 TL