Dün annem babam memleketten geldi, evimize bayram geldi. Akşam geç saatte gelmelerine ve yol yorgunu olmalarına rağmen bu sabah, daha çok erken, uyumaya devam etmek ister misiniz diye sorduğumda ''yatmaya mı geldik biz kalkarız tabii '' deyince bizimkiler, hızlıca hazırlandık ve erkenden yola çıktık.
Sabah uyandığımızda hava çok güzel ve güneşliydi. Dışarı çıktığımızda ise kapkara yağmur bulutlarını gördük. Aman yakalanmayız inşallah dedik ve yola çıktık. Daha yola çıkar çıkmaz yağmur bastırdı hatta dolu yağdı.
Yol çok güzeldi. Mor pembe beyaz çiçek açmış ağaçlar gördük. Ayrıca yeşilin her tonunu en parlak haliyle gördük.
İlk olarak Yuşa tepesine gittik. Yollar oldukça tenhaydı. Yuşa tepesine vardığımızda yağmur iyice artmıştı. Arabadan inemedik. Evden çıkarken çay yapmıştım. Annemin getirdiği yolluklar vardı; poaça kurabiye çörek... Arabadan inmeden yağmurun geçmesini bekledik, çayımızı içtik, bir şeyler atıştırdık. Yağmur biraz dinince Yuşa (as) kabrini ziyaret ettik. Bu sırada yağmur tekrardan bastırdı bir güzel ıslandık. Eşim geçmez bu yağmur dedi.
Eve dönmeye karar verdik.
Yağmuru dinlemek, izlemek Yuşa tepesinde zevkliydi ama hepimiz ıslandık ve daha da önemlisi eşimin ayakkabıları, ayakları ıslandı ve çok üşüdü. Eve dönüş yolunda ona çorap aldım. Ayakkabıları kaloriferin de etkisi ile çabucak ıslandığı gibi hemen de kurudu.
Vee bu sırada güneş yeniden açtı.