Bu sene eski yıllara göre okulda çok daha yorgun hissediyorum kendimi. Oysaki sadece 21 saat derse giriyorum ama yine de akşama tamamen tükenmiş olarak eve geliyorum. Yaşlandığımdan diyeceğim ama sanki ondan da değil.
Aslında en çok yoran şey kurslarda öğrencilere yardımcı kitap tavsiye edemediğimiz ve kitap aldıramadığımız için tüm yükün benim omuzlarıma binmiş olması. Her kurs için araştırma yapıp onları test tarayıp fotokopi çektirmem. Sürekli fotokopinin başındayım. Akıllı tahta da yok.Keşke almasaydım kurs diyorum ama sırf öğrencilerime karşı kendimi sorumlu hissettiğim için bu kursları vermek zorunda hissettim. Parası da yerin dibine girsin diyorum şu anda bunları yazarken o kadar yorgunum.
Aslında ben bunları anlatmayacaktım. Nereden geldim ki bu konuya, geçelim....
................
Hem havaların soğuması ile soğuk algınlığından kaynaklı halsizlik hem de Defne'nin tuvalet eğitimini hâlâ alamamış olması ve dolayısıyla kreşe gidememesi ve dahi benim İstanbul'u gezme hayallerimin suya düşmüş olması ve bundan mütevellit hayal kırıklığına tükenmişlik sendromu da eklenince günler benim için bu aralar çok zor geçti.
Ama yine de ısrarla zorla bir şeyler yapmaya çalıştım.
Bu ayki en güzel şeylerden biri Mozart'ı keşfetmekti.
Hani derler ya; ya Mozartçısındır ya da Beethovencu. Ağustos ayım Beethoven ayı olduğu için ve ilk olarak hep Beethoven dinlediğim için ve ona alıştığım için Mozart başta beni pek sarmamıştı. Böylece kendimi Beethovencı olarak görüyordum. Başta Mozarttan hiç mi hiç hoşlanmamıştım. Ama bir dinleyeyim genel kültürüm artsın dedim. Önyargısız dinlemeye başlayınca o kadar hoşuma gitmeye başladı ki artık mutfak işleri ile uğraşmak çamaşır katlamak benim için zevk haline geldi.Çünkü iş yaparken müzik açıyorum. Bu aralar evde Mozart çalıyor. Artık senfonileri de karıştırmıyorum. Üstüne bir de Amadeus diye Mozart'ın hayatını anlatılan bol ödüllü bir film izledim ki gerçekten de mükemmel bir filmdi. Böylece Mozart da en sevdiklerim arasına girdi. Kemal başta kapat şu gıygıyı deyip bağırıp duruyordu evde ama artık o da alıştı biraz, galiba. Artık sadece yeterince kültürlendinmi karıcığım diyor. Queen Night Aria'yı ise kaldıracak durumda değil hala. O kadının sesini duydukça kanı çekiliyormuş sinirleri bozuluyormuş.
Bunun dışında her ay bir şiir kitabına yoğunlaşmaya karar verdim. Bu ay Orhan Veliyi seçtim. Önce öyle karışık karışık okuyordum. Sonra baştan sona (aslında şiir böyle okunmaz ama ) bir taradım. Şiirlerin çoğunu da neredeyse ezberledim. Orhan Veli de gayet iyiydi. Hayatıma bir güzellik kattı.
Aöf Felsefe kitaplarımı okuyabilmek onlara yoğunlaşabilmek için yeni bir kitaba başlamadım ama okulumun ders kitaplarını da okuyamadım. Aman Allahım bu ay hiçbir şey okumadım.
Bunun dışında yeni bir yer keşfetmedim. Ancak Emirgân korusuna gidip sahilinde yürüyüş yaptım. Emirgân Sütiş'te keşkül yedim. Bu arada aklıma gelmişken Emirgân Sütiş'te bir keşkül 17 TL. Doların yükselişini hiç bu kadar keskin hissetmemiştim ta ki o keşküle kaşık atana dek...
Umarım Kasım ayı benim için çok daha verimli olur.
GİTTİKLERİM
* Emirgan Korusu 06.10.2018 ve
27.10.2018
OKUDUKLARIM
-----
AYIN ŞİİR KİTABI
Orhan Veli Tüm Şiirleri
İZLEDİKLERİM
* Amadeus
* Brigt Star
DİNLEDİKLERİM
MOZART
En sevdiklerimden başlayarak yazayım dedim ama karar veremedim. En sevdiklerim bunlar. En çok etkisinde kaldığım ise sanırım Lacrimosa.
* Turkish March
* Symphony No: 40
* Marriage of Figaro
* The Piano Sonata No:16 in C major
* Piano Concerto No:21 Andante
* Symphony No:13
* The Magic Flute Queen of the Night Aria
* Lacrimosa
* Requiem
* Symphony No:25 in G minor
Bu kadar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder