6/09/2025

YASEMİN KOKULU BİR GÜN

 06.06.2025 Cuma

Kurban Bayramının 1. Günü 

Daha bir kaç hafta önce Kadir'in nişanı için Edremit'te idim. Dönüşte annem de bizimle birlikte gelmişti İstanbul'a. Geçen hafta da kendisi Edremit'e döndü. 

Ben de bu bayramı İstanbul'da geçirmeye karar verdim. Hem tatil pazartesi günü bitiyor, salı günü okulda olacağım, zaman yok, memlekete gittiğime değmeyecek hem de çok yoruldum bu aralar biraz dinlenmek evde keyif yapmak istiyorum.

Hiç bir bayram hazırlığı yapmadım. Bayramda Defne babaannesine gitmişken rahat rahat içime sine sine temizlerim evi, kuaförüm de bayramda açıkmış, kimseler olmadan rahat rahat saçımı başımı yaptırırım bir kendime gelirim diyordum.

Okul işlerimle dalmış, yazılılarımı bitirmeye okul işlerimi rahatlatmaya çalışırken bir Murphy Kanunu gereği olarak bu kendimden geçmiş saçım başım perişan halimi ve bu çığırından çıkmış evimi illaki birilerinin görmesi gerekiyordu ki arife gününden bir önceki akşam Eylem, biz yarın İstanbul'a geliyoruz dedi.

Annem de biraz beklerseniz kurbanı halledip ben de gelirim beklemezseniz de kurbanı birilerine veririm yine de gelirim dedi.

Tabi kardeşlerim geliyor diye çok sevindim. Defne havalara uçtu. Ama aynı zamanda çok gerildim; tüm işleri bir günde nasıl yetiştireceğim?

Arife günü öğlene kadar okulda herkes birbiri ile muhabbet edip çay içip pasta börek yerken ben kendimi bir sınıfa kapattım. Yazılılarımı bitirmeye çalıştım.(Bitmedi.) 

Defne ile okuldan çıkınca ise oyalanmayıp önce alışverişe gittik.  

Ege Bora'yı mutlu edecek kadar abur cubur; bisküviler, cipsler, çeşitli içecekler; Bilalciğimi mutlu edecek kadar çeşitli peynirler kahvaltılıklar; Eylemciğim için de sağlıklı yemekler yapabilmek için sebzeler ve meyveler; ee kurban bayramı etsiz olmaz kasaptan çeşitli etler, bayram baklavasız da olmaz, Onur Fırın'dan baklava çeşitleri, akşam sürprizleri, dondurmalar derken öğleden ikindiye kadar Defne ile dünyalar kadar alışveriş yaptık. 

Aldıklarımızı eve taşımakla bile çok yoruldum.

Eve gelince poşetleri boşaltıp yerleştirdikten ve Defne'yi doyurduktan sonra hemen temizliğe başladım. Gücüm tükenene kadar yapabildiğim kadar da temizlik yaptım.

Bilaller geldiklerinde ev dip köşe temiz olmasa da en azından etraf deri toplu görünüyordu.

Yemek çay muhabbet derken gece 02:30 civarı yatabildim.

Sabah erkenden 06:30 civarı uyandık. Hazırlandık ve erkenden çıktık. Yollar boşken daha trafik başlamamışken bayramın ilk günü Beykoz'a gittik. 

Yollar çok kalabalık değildi.

Önce Beykoz Korusu'nda kahvaltı planlamıştım. Bir gün önce de sormuştum açık mısınız diye. Görevli bayram süresince açığız demişti ama görünüşe göre ya karşı taraf yanlış bilgi verdi ya da bir iletişim kazası yaşandı yanlış anladım ki korudaki kafeteryalar ve restaurantlar kapalı idi. Görevlilere danıştım acaba Dilburnu Beykoz Korusu mu açık mı görevli orayı mı kasdetti diye ama orası da kapalı imiş. 

O zaman B planı olarak meydanda bir kahvaltı mekanı bulabiliriz. (Bayram sabahı her yer kapalı, belki de bulamayız.)

C planı Mecidiye Kasrı'nda kahvaltı yapabiliriz orası da kapalı ise D planı Sabancı Ögretmen Evi'ne geçeriz diye düşündüm. Son ihtimal, bir çare bulamazsam o zaman da eve dönerim ne yapayım dedim.

Aslında iç dünyamda baya da panik yaptım ya hiç bir yer bulamazsak diye. 

Arabayı Beykoz Korusu'na parkettikten sonra sahile gittik biraz dolaştık.

Onçeşmeler Meydan'a geldik.

Orada tarihi Beykoz Fırını açıkmış (oh be!) bir de çay satan bir büfe bulursak tamamdır en azından burası cepte dursun diyerek biraz rahatladım.

 Onceşmeleri Bilallere gösterirken ben de etrafa baktım Kahvaltı mekanları açık mı diye. Her yer kapalı idi. 

Onçeşmeler Bilallerin hiç ilgisini çekmedi bu arada. 

Sonra sahilde yürümeye başladık.

Dalyanları, eski Türk mezarlıklarını, Ahmet Mithat'ın Evi'ni gördükten sonra Mecidiye Kasrı'na çıktık.

 Oranın kafetaryası açıkmış. Derin bir oh çektim.

Önce bir kahvaltı yapalım dedik. Çünkü Defne açım da açım deyip duruyordu.

 Boğazı gören püfür püfür güzel bir masaya oturduk. 

Manzara eşsizdi.

Bizden başka kimse yoktu. 

Sabah erken saatlerdi.

 Hava çok güzeldi.

Boğaz harika görünüyordu. 

Hem boğaz hem gökyüzü harika bir mavilikle parlıyordu.

 Sadece kuş sesleri duyuluyordu. 

Bir de aşağıda demirlemiş lüks bir tekneden yayılan hoş bir müzik vardı.

Bir de mini mini çok tatlı iki yavru kedinin yerlere dökülmüş kurumuş manolya yaprakları ile oynarkenki  hışır hışır yaprak sesleri.

Defne zaten kedileri görünce aman iyi ki gelmişim dedi tüm kahvaltı boyunca oynadı kedişlerle. 

Ortaya serpme kahvaltı söyledik. 

Hemen de geldi.

Kahvaltılıklar gayet güzeldi lezzetliydi.

Çay taptaze idi. Hem de dördümüze de rahat rahat yetti.

Oh iyi ki de Beykoz  Korusu'ndaki tesisler kapalı imiş dedik. Hiçbir şeyi çok da zorlamamak gerek. Bu olaydan bu dersi çıkardım ben. 

Burada Mecidiye Kasrı'nda mükemmel bir kahvaltı yaptık.

Sonra kasrın bahçesini ve ve içini gezdik.

Bol bol boğaz seyrettik.

Bilaller kahvaltıyı bahçeyi manzarayı çok beğendiler ama kasrın kendisini özelliksiz buldular. Pek bir şey yokmuş burada. Oysaki ben çok beğenmiştim ilk geldiğimde.

Sonra buradan çıkıp boğazı seyrede seyrede Beykoz Korusu'na geri yöneldik.

Bu sırada Onçeşmeler Meydan'da maraş dondurması satan bir yer vardı. Defne dondurma istedi kendime de aldım Bilalle Eylem istemedi.

 Dondurmaları çok güzel buldum. Gerçekten de maraş dondurması idi.


İki tarafı çınarlı muhteşem yoldan Cam ve Billur Müzesi'ne gittik.

Bilaller başta müze gezisi deyince burayı pek cazip bulmadılar ama gitmeye ikna ettim.

İçeriye girince ama iyi ki de gelmişiz dediler.

Gerçekten de çok güzel bir yer Cam ve Billur Müzesi.

Defne'nin de buraları gördüğüne çok sevindim.

Bahçeyi dolaştıktan sonra müzeye geçtik. 

Bilallerin burası da pek ilgilerini çekmedi. Ama ben yine çok beğendim.

Sonra da müzenin kafeteryasında çay içtik. Defne bir daha dondurma istedi. Bilalle Eylem ise kestaneli pasta aldı. 

Sonra bahçeyi gezdik.

  Defne çocuk parkında oynarken bu sefer de tam parkın yanında konumlanmış diğer kafeye geçtik. 

Burası da çok hoştu.

Biraz oturduktan sonra Defne ben acıktım dedi yine. 

Buradaki ürünler o kadar cazip o kadar güzel görünüyordu ki tok olmama rağmen cevizli kremalı bir dilim kek aldım. Hep beraber bir çatal aldık çayın yanında. Kek hepimizden tam not aldı.

Defne de muffin istedi ama aç çocuğum muffinininden sadece iki ısırık aldı.

Epey burada da oturup dinlendikten sonra tekrar yola düştük. 

Benim planlarım bugün için bu kadardı. Bana kalsa buradan eve dönerdim ama Bilaller çok enerjik ve hiç yorulmuyorlar🧿🧿🧿 maşallah barekallah nazar değmez inşallah.

 Geziye devam ettik. 

Hadi Sabancı Öğretmen Evi'ne gidelim dediler oradan boğazı seyrederiz.

Arabaya atladık Küçüksu'ya gittik. Öğretmenevinin civarında park yeri yoktu, çayırın yanında bir yere arabayı parkettik. Önce çayırda dolaştık. Burası çok kalabalıktı. Defne burada parkta oynadı biz de Osman'la annemle görüntülü konuştuk bayramlarını kutladık. 

Sonra Anadolu Hisarı'na geçtik. Orası kapalı imiş. Biz de arka sokaktaki Namazgah, Telgrafhane ve ara sokakları dolaştık. Göksu Nehri'ne baktık. 

Küçüksu Kasrı'na gitmedik çünkü epey geç olmuştu. Büyük ihtimal kapanmıştır dedik.

Sonra da Sabancı Ögretmen Evi'ne geldik.

Her taraf güllerle doluydu. Rumeli Hisari harika görünüyordu. Bugün biraz rüzgar var deniz kıpır kıpır ama yine de Boğaz masmavi ve muhteşem.

Defne acıktığını söyledi. Defneye kumpir  aldı dayısı. Biz de yine çay keyfi yaptık. Defne'nin kumpirinin ucundan azıcık tadına baktık. Gayet sıradan özelliksiz ve lezzetsiz idi ama manzara o kadar güzel biz öyle mutluyduk ki kumpir bize ekstra güzel geldi bir tane daha aldık.

Manzaraya bakıp biraz oturunca bu sefer de otobüse atlayıp Çengelköy'e gittik. Sahilden yürüye yürüye Beylerbeyi'ne geldik. Burada da Polisevi Sosyal Tesisleri'ne girdik. 

Ben burayı hep merak ederdim.  Bugün ilk kez gelmek nasip oldu. 

Burada güzel bir akşam yemeği yedik.

Ben balık istedim. Defne patates kızartması. Bilal çorba Eylem ise kalamar istedi. Ortaya havuç tarator haydari patlıcan salatası roka salatası çoban salatası istedik.

Buradan da çıkıp yürümeye devam ettik ki Defne artık çok yoruldu. Nasıl yorulmasın yavrum. Tüm boğazı gezdik resmen. 

Otobüse binip bu sefer de Nakkaştepe'ye gittik.

Üryanizade Ahmet Efendi Cami, Kuzguncuk sahil, Kuzguncuk Bostan derken hadi Fethi Paşa Korusu'nu da gezelim oradan Paşa Limanı'nda da çay içeriz dediler.

 Defne artık o kadar yoruldu ki canım kızıma çok acıdım.

Yıllar yıllar önce Adalar'a yaptığımız gezi aklıma geldi.

Yine Billalerle geçmişte bir gün Adalar'a gitmiştik. Adada gezilmedik görülmedik bir yer bırakmamıştık. Ege Boracığım küçücüktü. Biz Kemal'le yorgunluktan gebermiştik tüm gün yürümekten ayaklarımıza kara sular inmişti.

Sonra vapurda Eylem sanki sabahtan akşama yürümemişiz dağ tepe çıkmamışız gibi akşam nereye gidiyoruz bir Taksim mi yapsak Kadıköy mü daha iyi olur vs demeye başladı.

 Sonra Bilal'le ikisi oturup şuraya mı gitsek buraya mı gitsek geri dönüşümüz nasıl olur konuşmaya başladılar. Kabataş'ta İskeleye inmemizle Ege Boracığım fenalaştı. Baygınlık geçirdi yavrum. Dudakları bembeyaz oldu. Yüzünden tüm kan çekildi. 

Hayatımda en korktuğum anlardan biri idi. 

 Ege Bora ölüyor zannetmiştim. 

Sonra hemen banka yatırdık Ege Bora'yı. Ben habire ambulans çağırayım mı diye haykırıyordum. Annesi uyandırmaya çalışırken Bilal hemen ayran ve yiyecek bir şeyler alıp gelmişti. Bir şeyler yiyince azıcık da dinlenince rengi normale dönmüştü.

 Bir yarım saat kadar o bankta Ege'nin  kendisine gelmesini bekledik.

Ödüm patladı çocuğa birşey olacak diye. Sonra tüm planları iptal edip eve dönmüştük. 

Açıkçası bugün de Defne'ye birşeyler olacak diye çok korktum. Defne'yi de getirdiğime bin pişman oldum. Yavrum öldü öldü yorgunluktan.

Kuzguncuktan Fethi Paşa Korusu'na yürürken Defne artık bitmişti. Koruya geldiğimizde korunun önündeki taşlara oturttum Defne'yi. Siz gidip bir bakın tesis açıksa haber verin arkadan geliriz biz dedim ama aslında bir şeyler uydurup gitmeyecektim. 

Defne onlar gidince ağlamaya başladı. 

O kadar yorgundu ki yüzü bir tuhaf olmuştu.

  Gözleri çekilmişti ve yüzü bembeyazdı ve sanki bir günde küçücük kaldı. Gözünün birine ise kan oturmuştu.

 Hemen ayaklarını ovdum. O da hep ağladı acıdan yorgunluktan. 

İçimden artık burası son durak ben dönüyorum. Daha da gezeceklerse kendileri metro ile dönsünler dedim.

Eylemler bir tur da koruda gezinmişler🧿🧿 Elemtera fiş kem gözlere şiş maşallah barekallah.

Manzaraya boğaza bakmışlar. 

Bir 15-20 dakika sonra geldiler.

Hadi önce Üsküdar oradan gece Kadıköy Moda demelerini bekliyordum (Biz olmasak yaparlardı.) ama halimize acıdılar herhalde, otobüsle geri döndük. 

Otobüste yer yoktu Defneye yere otur kızım dedim. Orada yerde bağdaş kurdu dönüş yolunda epey dinlendi.

Sonra yeniden Beykoz Çayırı'na geldik. Sonra yeniden Sabancı Öğretmen Evi.

 Yeniden orada bir çay waffle keyfi yaptık ve artık geç saatte dönüş yolculuğumuz başladı.

Benim ayaklarım çok yorgundu araba kullanmaya cesaret edemedim anahtarları Bilal'e verdim.

27.252 adım atmışım bugün. 

Bilal getirdi bizi eve. Evde hemen yine çay demledim. ( Evet çay bizim için çok önemli çok içiyoruz.)

Çok uzun ama çok güzel bir bayram günü idi.

Her gittimiz yer çok güzeldi.

Bu arada bugünü yasemin kokulu gün olarak hatırlayacağım. Çünkü bugün boğazda her yerde her bahçede yaseminler açmıştı.

 Sanırım yaseminlerin en güzel zamanında gelmişiz. 

Boğazda her yer sokaklar caddeler yasemin kokuyordu.

 Ne kadar da çok yasemin varmış.

Ben sanırım ilk kez yasemin mevsiminde gezmeye çıkmışım.

Buralara son geldiğimde de her yerde mor salkımlar vardı. Ne çok mor salkım varmış İstanbul'da diyordum o zaman da.

Bir keresinde akasya mevsiminde gelmiştik buralara. Her yer akasya idi. İstanbul'da ne çok akasya ağacı varmış bilmiyordum demiştim. O zaman da her yer mis gibi akasya kokuyordu.

Bir keresinde de Beşiktaş'a tam da ıhlamur mevsiminde gitmiştim. Tüm sahil ıhlamur kokuyordu.

Renkler kokular şehri İstanbul... 

Her mevsim ayrı bir güzellik var.

Ertesi gün Bilaller yine erkenden kalktılar. Birlikte kahvaltı yaptık. Sonra hiç oyalanmadan çıktılar.  

Biz bu sefer gitmedik, evde kaldık, dinlendik.

Bilaller Taksim- Galata- Karaköy- Kabataş- Üsküdar- Salacak- Nakkaştepe- Beşiktaş- Bebek yapmışlar. 🧿🧿🧿

Daha da gezeceklermiş ama herkes sahillere akmış çok kalabalıkmış her yer akşam 22:30 gibi geri geldiler.

Bu sabah da bahçede kahvaltı yaptık. Sonra da millet bahçesinde yürüyüş yaptık. 

Sonra da önce Beylikdüzü'nde yaşayan Urkuş Teyze'yi görüp Çanakkale'ye Eylem'in  ailesini ziyaret etmek üzere çıktılar. 

2025 Kurban Bayramım da böyle geçti.


6/02/2025

EYÜP SULTAN GEZİSİ

 31.05.2025 Cumartesi

Bugün İstanbul Kazan Ben Kepçe instagram grubumla Eyüp Sultan Turu'na katıldım.

Bu geziyi uzun zamandır bekliyordum. Çünkü defalarca Eyüp Sultan'a gitmiş olmama rağmen cami hakkında bilgimin çok yetersiz olduğunu farkındaydım.

 Etraftaki yapılar hakkında ise neredeyse hiçbir şey bilmiyordum. 

Biz eskiden çok eskiden buraya sabah namazlarına gelirdik. 

Bazen arkadaşlarla bazen de öğrencilerle. 

Bir sabah geldiğimizde Eyüp Sultan öyle bir kalabalıktı ki sadece cami değil iç avlu ve dış avlu da değil ta caddeler bile insanla doluydu. Biz mecbur baya dışarıda bir yerde namaza durmuştuk. 

Hava o kadar soğuktu ki herhalde donacağım burada diyordum.

Ama namaz sırasında epey durulmuştu hava.

Yanımızda seccade vs bir şey de yoktu. Toprağa- mermere secde etmiştik o sabah. 

Sabahları öyle güzel bir manevi atmosfer vardır ki Eyüp'te sadece oraya gidebilenlerin hissettiği bir şeydir.

İmam namazı mümkün olduğunca geç kıldırır. Hava hafifçe aydınlanmaya başladığında ise namaz henüz bitmiş olur bu sırada büyük bir coşku ile kuşlar uyanır. Kerahat vakti girmiştir. O sırada tesbihatlar başlar.  

Şehir uyanmamıştır. Çoğu insan derin bir uykudadır. Bilirsiniz hırlılar hırsızlar, hastalar dertliler ve ne kadar uykusuzluk çekse de gamlı baykuşlar bile o saatte illaki tatlı huzurlu bir uykuya geçer. Sadece insanlar da değil gece boyu uluyan bir rahat vermeyen köpekler de nihayet uyuyakalmıştır. 

 Seher vakitlerindeki o sağaltan yumuşak hava, uzun gölgeler oluşturan şifacı ışık, huzur veren kuş sesleri sadece bu saatte uyanık olmayı başarabilmiş olanlara ödül olarak tabiat ana tarafından sunulur.

İşte böyle güzel bir atmosferde tesbihatlarını tamamlarlar müminler. 

Biz namazdan sonra hemen eve dönmeyip kahvaltıya giderdik.

Kahvaltı için birkaç kez Halit Paşa Konağı'na gittik. Şimdi hâlâ öyle bir yer var mı bilmiyorum. Bir keresinde de tam meydanda Mihmandar'da kahvaltı yapmıştık.

Ben her seferinde bu saatte iştahla kahvaltı yapanlara hayretle bakardım. Çünkü o saatlerde hiçbir şey yiyemem ben.

Pek tercih etmeyiz ama eğer gündüz gelmişsek de mutlaka yukarı Piyer Loti'ye çıkardık. 

Çok uzun zamandır sabah namazına gelemedim buraya. Ama aklımda. Defne'nin de sabahın eşsiz güzelliklerini görmesini istiyorum.

Bu sabah erkenden kalktım büyük bir hevesle evden çıktım. 

Moovit uygulamasından oraya nasıl gideceğime bakmıştım. Aslında şu anda düşünüyorum da bildiğim gibi gitseydim daha kolay gidermişim.

Moovit uygulamasına göre önce * Metro'ya bin Kirazlı'da in. * Yenikapı metrosuna bin Otogar'da in. * Oradan da Alibeyköy Metro otobüsüne bin. Eyüp Sultan'da in şeklinde idi.

Saat 09:40'da Eyüp Sultan Meydan'da idim. 

Hava gayet güzel üşütmeyen bir hava idi. Çoğu zaman bulutlar güneşi örtüyordu ama soğuk değildi. Tam gezmelik bir hava. Ne üşüten ne bunaltan.

Önce meydandaki simitçiden ki epey meşhur bir yermiş burası, oradan çekirdekli simit ve yine meydanda ki bir büfeden çay aldım.

( Simit: 15 TL Çay: 30 TL)

 Bahçede hayır yapan bir kadından da bir lokum aldıktan sonra devam ettim, Allah kabul etsin. Lokum da pek güzeldi. Dişe yapışmayan boğaz yakmayan cinsten kaliteli bir lokum. Çayın yanına iyi gitti.

Sonra arkadaşlarla caminin iç avlusunda buluştuk.

Yaklaşık 25 kişi idik. 

Diğer turlardan da tanışıp konuştuğumuz Yelda Hanım da oradaydı. 

Bir de ismini bilmediğim daha önceki turlara katılan edebiyat öğretmeni olan bey de oradaydı. 

Daha önceden Süleymaniye Turu'na rehberlik eden İbrahim Kanıkara da oradaydı.

Sanki eski bir dostla karşılaşmışçasına birbirlerimizi görünce sevindik.

Bir tane daha önceden birlikte gezdiğimiz bir tur arkadaşım varmış ama ben onu hatırlayamadım.

Avluda önce tur ücretlerini ödeyip dinleme cihazlarımızı aldık ve gezimize başladık.

Bugün rehberimiz Abdussamed Aydın.  Yanında ise yardımcı İbrahim Kanıkara var. 

Önce Eyüp Sultan'ın hayatı kişiliği ile başladık.

Sonra caminin dış avlusundan başlayarak cami hakkında bilgi aldık.

Sonra da türbeye geçtik. 

Daha sonra da iç avlu. 

Daha sonra da camiye girip oturduk ki biraz da orada caminin yapısı hakkında bilgi aldık.

Abdussamed Hocamız caminin içinde dışında her yazılmış hattı okudu çevirdi. 

Her zaman gördüğümüz ama anlamadığımız yazılarda neler neler yazıyormuş meğer.

Benim de eski yazılara merakım olduğundan çok hoşuma gitti. 

Bir çok hikaye bir sürü olay...

Cami ve bahçesinde belki bir saat belki de iki saat ama epey bir müddet kaldık. 

Daha sonra etrafı gezmeye başladık ki işte bu kısımda ben çok cahildim. 

Eyüp Sultan da gördüğümüz o yapılar hep türbe imiş. Bazıları külliye şeklinde; mesela türbe mescit imaret medrese var içinde. 

Burada hayatla ölüm birarada.

Mesela Sultan Mehmet Reşat ben çocuk seslerini çok severim türbemin yanına okul yapın demiş. Ve şu anda türbesinin yanında bir ilkokul var gerçekten de.

Dışardan insanlara çok garip gelebilir. Mezarlıkların içinde okul mu olurmuş diye ama burada hayatla ölüm öyle içiçe geçmiş ki burada çok normal görünüyor.

 Mihrişah Sultan Külliyesi'nin içinde bir imarethane var. Yapıldığı günden beri hâlâ işliyormuş ve her akşam aş dağıtılıyormuş ihtiyaç sahipleri için. Gittiğimizde yemek yapılıyordu içinde.

Her ne kadar her yer mezarlık da olsa kıpır kıpır canlı bir yer burası.

Mezar taşları öyle sanatlı ki. 


Bu şehr-i Sitanbul ki bî-mislü behâdır.

Bir sengine yek-pare Acem mülkü fedadır.

                                                                Nedim


Bir sengine yani bir taşına tüm acem mülkü fedadır derken bence o taşlar bu mezar taşları olabilir. Bence olabilir. Olabilmesi çok mümkün bence.

Herbiri o kadar değerli o kadar eşsiz ki umarım hepsi de koruma altındadır.


Yazıları okuyamasak da anlamasak da verdikleri mesaj öyle açık öyle berrak.

Mesela bir denizciye ait olan yukarıdaki mezar taşı ne çok şey söyler. Şiirden edebiyattan anlamayan biri bile kırık direği ile sımsıkı dürülmüş yelkeni ile bu geminin işinin bittiğini hayat yolculuğunun artık sona erdiğini anlayabilir.


Hiçbir şey yapamadım bari mezar taşımın yanına minik bir çeşme yaptırayım da kuşlar su içsin diyenlerle bir sanat eseri eşsiz bir selsebil yaptıranlar yanyana yatıyor Eyüp Sultan'da.


Samed Hocamız bazı mezar taşlarını okudu. 

Hepsinde de öyle güzel mesajlar var

 ve öyle güzel bir yazı ile yazılmışlar.

Atalarının mezar taşlarını okuyamayan bir nesil yetiştirdiler diyenleri artık çok iyi anlıyorum.

Cülüs yolunda şu cümle ne kadar vurucu ve ne kadar da güzel yazılmış.

"Her nefis ölümü tadacaktır."

...

Etrafı epey gezdikten sonra yemek arası verildi.

Rehberimizin de tavsiye ettiği ev yemekleri yapan bir lokantaya geçtik; Küçük Saray Lokantası

Ben izmir köfte ve cacık istedim.

Sonra da çay içtim.

Fiyatlar ise çok şaşırtıcı.

Sadece 236 TL ödedim. 

Sabahki simit de çok uygundu. Kayaşehir'de bile simit 20 TL burada hem de tam meydanda meşhur simitçide simit 15 TL idi.

Yemek yerken karşıma turdan bir bayan oturdu. Gayet hoştu. Sohbet çok güzeldi. 

Bu turdaki insanlarla iyi anlaşıyorum.

Bu arada buranın yani Eyüp Sultan'ın güveci meşhurmuş. Diğer arkadaşlar pide veyahut güveç yemişler ve enfesmiş. Bir dahakine güveç alacağım.

Sonra meydandaki Beşkardeş Dondurmacısı'ndan dondurma aldık.

 Dondurma da gayet hafif ve güzeldi.

 Topu: 30 TL

Dondurmalarımızı yerken bizler, yaşını başını almış üç kadın çocuklar gibi şendik.

Daha sonra gruptakilerle buluştuk.

Gruptan bazı kimseler geri gelmedi. Sanırım bu gezi bazılarına ağır geldi. 

Başka başka sokaklara girdik.

 Muhteşem Mihrişah Sultan Külliyesi'ni de gezdikten ve bir inci tanesi gibi arzı endam eden külliyenin sebilindeki Şeyh Galip'e ait olan şiiri de okuduktan sonra Piyer Loti'ye çıktık.

Aslında teleferikle çıkacaktık ama teleferik sırasında o kadar kuyruk vardı ki bir saatten önce sıra gelmesine imkan yok denildiği için yürüyerek çıkmaya karar verdik.

Mezar taşlarını okuya okuya dinlene dinlene hiç de yorucu olmayan bir hızla çıktık.

Bu sırada Necip Fazıl'ı ziyaret ettik.

Necip Fazıl benim en sevdiğim şairlerdendir.

Bir işle meşgul olduğumda ya da bir yerlere gittiğimde onun şiirleri kafamda döner durur. 

Bugün de muhteşem Eyüp Sultan'da dolaşırken hep 

"Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber.

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber? "


" Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun!

Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun!"


Âlemin küfre göre, hem başı, hem sonu "hiç"

"İki hiç" arasında varlık olur mu hiç?


Neye yaklaşsam, sonu uzaklık ve kırgınlık;

Anla ki, yok Allah'tan başkasına yakınlık...

deyip duruyordum.

...


Minik bir ışık hüzmesi daha doğrusu bir yere çarpmadığı için henüz etrafı aydınlatamamış olan potansiyel halindeki bir elektromanyetik dalga uzay boşluğunda yol alıyormuş.

Nerede yaratıldığını nasıl bu yollara düştüğünü çoktan unutmuş.

 Kaç zamandır bu yollarda olduğunu ise hiç mi hiç hatırlamıyormuş. Uğurlu sayısı 44 yıl geçmiş olabilirmiş 1144 de ya da 11144 de olabilirmiş. 

Belki de milyonlarca yıl önce bol ışıklı bir süpernova patlamasında oluşmuş da olabilirmiş.

Bilmiyormuş ki hangi yıldızın bağrından kopup da bu yola düzülmüş.

Uzay boşluğunda giderken giderken ya bir toz tanesine çarparsam halim nice olur, ben ne yaparım, böyle dağılmak ve bu şekilde yok olmak istemem diyormuş. 

Bomboş ıpıssız hiç bir canlılığın ışığın sesin hatta ümidin olmadığı kapkara bir alemde yıllarca yol almaya devam etmiş.

Bu sırada etrafında bir kaç kere bazı varlıklar da görür gibi olmuş ama onlar hakkında pek de düşünmemiş. Bakışları buğulu imiş.

Gitmiş de gitmiş. 

Nereye gittiğini neden gittiğini bilmeden gitmiş. 

Aradan binlerce yıl geçmiş.

Bir kez bile "Gitmek ama nereye? " dememiş.

Onun yerine

" Bu yük senden Allah'ım, naçarım

Senden sana sığınırım senden sana kaçarım." demiş.

Ama aslında hercümerç içindeymiş. Ruhu yalnızlıktan kimsesizlikten perperişan imiş.

Küçücük kalbinde kendinin bile farkında olmadığı kapalı bir odada minicik bir ümit hüzmesi olmasa çoktan ölecekmiş.

Milyonlarca milyonlarca yapayalnız kasvetli yıllar geçmiş.

Birden hiç ummadığı hiç beklemediği sadece ölümünü beklediği bir anda önünde birdenbire devasa bir elmas parçası belirmiş. 

Elmas o kadar ışıl ışıl o kadar parlakmış ki bir anda gözleri kamaşmış. 

" Keşke bu kadar sönük darmadağın hiç olmazsa bu kadar pejmürde olmasaydım" demiş içinden. 

Elmas öyle huzur vadedenmiş ve öyle güzelmiş ki kendi cirmine bakmadan istemsizce ona yönelmiş. 

Ona doğru döndüğü anda ise bir adım atmasına bile gerek kalmadan direkt devasa elmasın çekim alanına girmiş.

Elmas aynı zamanda öyle ağırmış ki artık kütle çekiminden kurtulmasına imkan yokmuş. 

Nereye giderse gitsin artık onun tam kalbine düşmekten başka ihtimalin olmadığını biliyormuş.

Ona doğru giderken hiç korkmamış çünkü sanki aralarında ta ezelden belirlenmiş tayin edilmiş bir ünsiyet varmış.

Böyle güvenle tam emniyette olanların bilgisi ile elmasa tüm zerafeti ile bir kez dokunmuş. 

Dokunması ile kristalin içinde hapsolmuş.

Devasa elmasın bir köşesinden bir köşeye  yol almaya başlamış.

Yüzbinlerce farklı köşesi varmış elmasın.  

Elmasın her bir yanını o kadar sevmiş ki anayurduna gelmiş gibi haz almış bu durumdan.

Şarkı söyleye söyleye bir o köşeye bir bu köşeye vurmuş kendini. Oradan oraya koştukça ise hızlanmış da hızlanmış ve sonunda artık zaman onun için durmuş. Bir daha da akmamış. 

Kristal ise artık masmavi bir ışıkla ve  görülmemiş bir güzellikle parlıyormuş uzayın derinliklerinde.

....

Necip Fazıl'ın

Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum,

Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum


Gökyüzünden habersiz, habersiz, uçurtma,  durmuşum, hep durmuşum, hep, hep saatim işlemiş ama ben durmuşum,durmuşum, dur

  diye diye giderken ne alaka yarabbim ama bu gölgeli mezarların arasında bir yandan mezar taşı okurken bir yandan mezar taşlarının hikayelerini dinlerken bu hikaye aklımdan geçti.

...

Daha sonra Esat Coşan Hoca'mızı ziyaret ettik.

165 yıl yaşamış Zaro Ağa'yı ziyaret ettik.

Daha sonra da bir tekkeye girdik. Bahçede bazı insanlar vardı. Kimi çay içiyor kimi tencere yıkıyor. Bu insanlar bu mezarların arasında ne yapar neden buradalar anlayamadım.

Hava esintili idi. Her tarafta güller vardı. Huzurlu bir garip ortamdı vesselam. 

Bize de çay ikram ettiler.

Kesin bir saat mola olur dediğim Piyer Loti kahvesinden ise transit geçtik. 

Zaten çok kalabalıktı.

Yürüye yürüye ötelere gittik. 

Orada da Karyağdı Dede Tekkesi'ne girdik.

Bugün bir sürü tekke gördük. Hemen Yakup Kadri'nin Nur Baba kitabını yeniden okuyasım geldi. Orada da hikaye bir tekkede geçiyordu. Artık daha iyi canlandırabilirim gözümde.

Buradan da ilerleyip ilerleyip cellatların mezartaşlarını gördük. Eskiden 15-16 tane imiş şimdi 2 tane kalmış. Çalıp götürüyorlarmış insanlar ne yapacaklarsa bu taşları.

Sonra çok patika yollardan dikkat yılan çıkabilir uyarıları ile içim pır pır ede ede bir eve geldik. Bahçesinden geçtik. Kolonların arasında ta 1500'lü yıllardan kalma Fatih'in sekbanlarından birinin mezar taşını gördük. İnsanlar mezar taşının üstüne ev yapmışlar arada ise apartman boşluğunda boruların olduğu kısımda 5-10 cm'lik bir boşluk bırakmışlar ki mezar da orada.

Garipsedim.

Sonra yine mezar taşları hikayeler hikayeler olaylar olaylar.

Aşağı Piyer Loti'ye geri indik. 

Burada artık son verecektik. Çünkü herkes çok yorulmuştu ve saat 17:00 olmuştu. 

Lakin programa göre daha gezilecek yerler vardı. İsteğe göre devam edebiliriz dedi Samed Hoca. Bizim grup da benim gibi epey meraklı.  Devam edelim gidilecek her yere gidelim dedik.

Bir grup da devam etmek istemedi buradan ayrıldı. 

 Geri kalanlar aşağıda buluşmak üzere ayrıldık. 

Teleferik yine aşırı kalabalıktı biz de yürüyerek indik.

Eyüp Sultan Türbesi'nde yine bir kadın lokum dağıtıyordu; hep duyduğum ama hiç yemediğim lokumlardan, iki bisküvi arası lokum. 

Şekerim düşmüştü. Epey iyi geldi.

 Yeniden buluştuk. 

Bu sefer de diğer caddeleri dolaştık.

Sonra da ana yola inip oradan devam ettik.

Zal Mahmut Paşa Külliyesi'ni Şah Sultan Türbesi'ni geçtik.

Bu sırada orada bir muhallebici varmış. 17:00'de muhallebiler çıkıyormuş yarım saatte hepsi tükeniyormuş. İsterseniz oturalım dediler. Biz de elbette elbette dedik. 

Eyüp Sıhhat Muhallebicisi'nin önünde püfür püfür bir masaya oturduk.

Ben kazandibi aldım. Arkadaşlar muhallebi ve tavuk göğsü istediler. 

Bu sefer de masama bir doktor oturdu. Mubabbet güzeldi. Çok hoş bir bayandı.

Kazandibi ise gerçekten de harika idi. Bir kere çok şekerli değildi boğazı yakmıyordu. Çok hafifti. İçinde gerçekten tavuk olduğunu de anlayabiliyorsunuz. Afiyetle yedik. Tatlılar herkesten tam not aldı. 

Kazandibi: 80 TL

Ya Vedud Baba Tekkesi'nde ise birbirimize veda ettik.

..


Sonra ben Metro'ya gitmek yerine yeniden döndüm. Biraz da kendim dolaşayım dedim. 

Zal Mahmut Paşa Külliyesi'ne girdim. Orada bir hayır vardı. Etli pilav ayran baklava dağıtıyorlardı. Ben yemedim ama manzara hoşuma gitti. 

Sonra diğer türbelere bakayım dedim ama hepsi de saat 17'yi geçtiği için kapanmıştı. 

Sonra yeniden Eyüp Sultan Meydan'a geldim.

Orada meydanda börekçide oturup bir adet  kıymalı kır pidesi yedim bir bardak da çay içtim.

Pide: 50 TL Çay : 25 TL

Yan taraftaki meşhur Akmanoğlu fırınından çokca tavsiye edilen acıbadem kurabiyesi halka kurabiyesi çatlak kurabiye ve çikolatalı kurabiyelerdeen aldım. Sadece 221 TL tuttu inanamadım.

Söylenenlere göre Hızır as buradan acıbadem kurabiyesi alırmış.

Sonra da  evime geldim.

Çok güzel bir gezi idi. 

Beni çok tatmin etti. Çok şey öğrendim.

Hemen evde gravür kitaplarımdan Eski Eyüp gravürlerini inceledim. Hayal alemine daldım.

İstanbul Kazan Ben Kepçe 

Tur ücreti 500 TL 




5/09/2025

KIRKBATIRAN, ECHİUM PLANTAGİNEUM

 




Bitkiler > Hodan takımı  > Hodangiller > Engerekotu > Kırkbatıran

Cins adı Antik Yunanca engerek anlamına gelirmiş. Yılan zehrine karşı panzehir anlamına  geliyormuş.

5/01/2025

BEYKOZ-YALIKÖY TURU

 27.04.2025 Pazar

Bugün İstanbul Kazan Ben Kepçe İnstagram grubum ile Beykoz-Yalıköy Turu'na katıldım.

Bu sabah çok erken uyandım. Hava çok güzel görünüyordu. Parlak bir güneş masmavi bir gökyüzü. Çok güzel bir bahar sabahı. Rahat rahat hazırlandım. 07:45 civarı yollardaydım. Bu günlük güneşlik pazar sabahı yollar o kadar açıktı ki hiçbir yere takılmadan sakince Beykoz'a kadar geldim. Köprü trafiği bile yoktu.

Karşıya yaklaşırken ama hava bozdu. Gökyüzü bulutlarla kaplandı. Boğaz gri ve kasvetli görünüyordu.

Genellikle Kayaşehir'de hava bozuk olsa da Boğaz'a geldiğimizde hava açar içimiz ferahlardı. Bu sefer ters oldu.

Beykoz Abraham Paşa Korusu'na arabamı parkettiğimde saat 08:30 civarıydı.

Biz grubumuzla 10:00'da buluşacaktık. 

 

4/24/2025

ŞEHZADEBAŞI, VEFA ve SÜLEYMANİYE GEZİSİ

 20.04.2025 Pazar

Bu pazar İstanbul Kazan Ben Kepçe İnstagram grubum ile Süleymaniye - Şehzadebaşı - Vefa gezisine katıldım.

Aslında buraları gayet iyi biliyorum ama bir de rehberle gezeyim ayrıntıları da öğreneyim istedim.

4/18/2025

OTAĞTEPE ve ERGUVANLAR 2025

16.04.2025 Çarşamba

Geçen çarşamba Hidiv Kasrı'na gidip sarı sarı öbek öbek çiçekli defneler arasında güzel bir gezinti yapmıştım.

Bu çarşamba da okul çıkışı bu kadar güzel bir bahar havasında evde oturmak bahara ihanettir dedim bir çılgınlık yapıp Otağtepe'ye boğaz seyretmeye ve kaçırmadıysam erguvanları görmeye gittim.

Yolculuğum bir saatten fazla sürdü.

(Bu arada buraya gelirken sadece otoyol ve köprülere 164 TL ödüyorum. Burada kayıtlı olsun.)

Koru'da otopark ücretsiz.

Otağtepe'ye inince hemen ilk olarak bir kuş sesi beni karşıladı. Merak ettim bu kuş hangisi? Hidiv Kasrı'nda Yuşa Tepesi'nde duyup duyup hayran olduğum ses büyük baştankara kuşunun sesi imiş.

Bayılıyorum bu kuşlara. Neden Kayaşehir'de de yoklar acaba?

Koruyu dolaşmaya başladım. 

Fatih Korusu her zamanki gibi idi. Temiz düzenli ama çok daha güzel alımlı olabilir. 

Manzara öyle eşsiz ki. 

Her geldigimde aynı şeyi söylüyorum yine söyleyeceğim; Bu denli eşsiz harikulade dünyada bir tane olan bu yer neden böyle? Çok daha iyi bir çevre düzenlemesi yapılabilir ve çok daha güzel olabilirdi burası. 

Zaten burayı pek de kimse bilmiyor. 100 metre ötede 2 kişiye adres sordum kimsenin bu korudan haberi bile yok.

Muhteşem İstanbul manzarasına baktım.

Bugün boğaz nasıl güzel nasıl mavi.

 İstanbul'da yaşamayanların, onu bilmeyenlerin ve hissetmeyenlerin hiç anlayamayacağı bir muhabbetle sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul.

Görmedim ki gezip de sevmediğim bir yerini.

Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

  

  Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!

  Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.

  Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!

  Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.


  Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,

  Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.

  Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yada

  Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.     

Yahya Kemal BEYATLI


 Belki bir ihtimal erguvanlar kalmıştır belki bir iki açmış erguvan görürüm diye ümitlenerek gelmiştim bugün ama bitmiş. 

Erguvan çiçeklerinin çöpü kalmış sadece.

Napalım bu bahar da böyle geçti. 

Bir saat kadar koruda dolaştıktan sonra döndüm. 

Bu sırada masko'nun önünden geçiyordum. Şu benim vivense'ye bir görüneyim dedim. 22 Marttan beri beni oyalıyorlar. Masamın benchinin ayakları kırıldı, sizi arayacaguz diyorlar ama aramıyorlar. 

Neyse derdimi anlattım daha eve varmadan teknik yardım talebi oluştu. Sigortamın bitmesine de 2 gün kalmış tam vaktinde gitmişim yani.

Vivense'den sonra baktım hâlâ vaktim var Tümsan'a da uğrayım Hgs'mi alayım dedim. O da uzun zamandır aklımda olup ihmal ettiğim işlerdendi. Sonra Defne'nin okuluna gittim ki tam vaktinde oradaydım.

Şimdi şu anda 17.04.2025 Perşembe

Defne'nin sınıf arkadaşları bize geldi. Defne ile birlikte 8 kız. 

Yemek hazırladım. Pasta kestik. Şimdi parka çıkardım. 

Canım ağacım katalpa'nın altında en sevdigim banka oturdum bir yandan bunları yazıyor bir yandan Allah'ım şu günü sağ sağlim bir atlatayım inş diye dua ediyorum.

Hava da epey soğukmuş dondum ama 8 enerjik kız bir evde bir arada olmayalım diye hadi eve gidelim de demiyorum. Mümkün olduğunca burada dursunlar.

Her günümüz bir öncekinden güzel olsun.