31.05.2025 Cumartesi
Bugün İstanbul Kazan Ben Kepçe instagram grubumla Eyüp Sultan Turu'na katıldım.
Bu geziyi uzun zamandır bekliyordum. Çünkü defalarca Eyüp Sultan'a gitmiş olmama rağmen cami hakkında bilgimin çok yetersiz olduğunu farkındaydım.
Etraftaki yapılar hakkında ise neredeyse hiçbir şey bilmiyordum.
Biz eskiden çok eskiden buraya sabah namazlarına gelirdik.
Bazen arkadaşlarla bazen de öğrencilerle.
Bir sabah geldiğimizde Eyüp Sultan öyle bir kalabalıktı ki sadece cami değil iç avlu ve dış avlu da değil ta caddeler bile insanla doluydu. Biz mecbur baya dışarıda bir yerde namaza durmuştuk.
Hava o kadar soğuktu ki herhalde donacağım burada diyordum.
Ama namaz sırasında epey durulmuştu hava.
Yanımızda seccade vs bir şey de yoktu. Toprağa- mermere secde etmiştik o sabah.
Sabahları öyle güzel bir manevi atmosfer vardır ki Eyüp'te sadece oraya gidebilenlerin hissettiği bir şeydir.
İmam namazı mümkün olduğunca geç kıldırır. Hava hafifçe aydınlanmaya başladığında ise namaz henüz bitmiş olur bu sırada büyük bir coşku ile kuşlar uyanır. Kerahat vakti girmiştir. O sırada tesbihatlar başlar.
Şehir uyanmamıştır. Çoğu insan derin bir uykudadır. Bilirsiniz hırlılar hırsızlar, hastalar dertliler ve ne kadar uykusuzluk çekse de gamlı baykuşlar bile o saatte illaki tatlı huzurlu bir uykuya geçer. Sadece insanlar da değil gece boyu uluyan bir rahat vermeyen köpekler de nihayet uyuyakalmıştır.
Seher vakitlerindeki o sağaltan yumuşak hava, uzun gölgeler oluşturan şifacı ışık, huzur veren kuş sesleri sadece bu saatte uyanık olmayı başarabilmiş olanlara ödül olarak tabiat ana tarafından sunulur.
İşte böyle güzel bir atmosferde tesbihatlarını tamamlarlar müminler.
Biz namazdan sonra hemen eve dönmeyip kahvaltıya giderdik.
Kahvaltı için birkaç kez Halit Paşa Konağı'na gittik. Şimdi hâlâ öyle bir yer var mı bilmiyorum. Bir keresinde de tam meydanda Mihmandar'da kahvaltı yapmıştık.
Ben her seferinde bu saatte iştahla kahvaltı yapanlara hayretle bakardım. Çünkü o saatlerde hiçbir şey yiyemem ben.
Pek tercih etmeyiz ama eğer gündüz gelmişsek de mutlaka yukarı Piyer Loti'ye çıkardık.
Çok uzun zamandır sabah namazına gelemedim buraya. Ama aklımda. Defne'nin de sabahın eşsiz güzelliklerini görmesini istiyorum.
Bu sabah erkenden kalktım büyük bir hevesle evden çıktım.
Moovit uygulamasından oraya nasıl gideceğime bakmıştım. Aslında şu anda düşünüyorum da bildiğim gibi gitseydim daha kolay gidermişim.
Moovit uygulamasına göre önce * Metro'ya bin Kirazlı'da in. * Yenikapı metrosuna bin Otogar'da in. * Oradan da Alibeyköy Metro otobüsüne bin. Eyüp Sultan'da in şeklinde idi.
Saat 09:40'da Eyüp Sultan Meydan'da idim.
Hava gayet güzel üşütmeyen bir hava idi. Çoğu zaman bulutlar güneşi örtüyordu ama soğuk değildi. Tam gezmelik bir hava. Ne üşüten ne bunaltan.
Önce meydandaki simitçiden ki epey meşhur bir yermiş burası, oradan çekirdekli simit ve yine meydanda ki bir büfeden çay aldım.
( Simit: 15 TL Çay: 30 TL)
Bahçede hayır yapan bir kadından da bir lokum aldıktan sonra devam ettim, Allah kabul etsin. Lokum da pek güzeldi. Dişe yapışmayan boğaz yakmayan cinsten kaliteli bir lokum. Çayın yanına iyi gitti.
Sonra arkadaşlarla caminin iç avlusunda buluştuk.
Yaklaşık 25 kişi idik.
Diğer turlardan da tanışıp konuştuğumuz Yelda Hanım da oradaydı.
Bir de ismini bilmediğim daha önceki turlara katılan edebiyat öğretmeni olan bey de oradaydı.
Daha önceden Süleymaniye Turu'na rehberlik eden İbrahim Kanıkara da oradaydı.
Sanki eski bir dostla karşılaşmışçasına birbirlerimizi görünce sevindik.
Bir tane daha önceden birlikte gezdiğimiz bir tur arkadaşım varmış ama ben onu hatırlayamadım.
Avluda önce tur ücretlerini ödeyip dinleme cihazlarımızı aldık ve gezimize başladık.
Bugün rehberimiz Abdussamed Aydın. Yanında ise yardımcı İbrahim Kanıkara var.
Önce Eyüp Sultan'ın hayatı kişiliği ile başladık.
Sonra caminin dış avlusundan başlayarak cami hakkında bilgi aldık.
Sonra da türbeye geçtik.
Daha sonra da iç avlu.
Daha sonra da camiye girip oturduk ki biraz da orada caminin yapısı hakkında bilgi aldık.
Abdussamed Hocamız caminin içinde dışında her yazılmış hattı okudu çevirdi.
Her zaman gördüğümüz ama anlamadığımız yazılarda neler neler yazıyormuş meğer.
Benim de eski yazılara merakım olduğundan çok hoşuma gitti.
Bir çok hikaye bir sürü olay...
Cami ve bahçesinde belki bir saat belki de iki saat ama epey bir müddet kaldık.
Daha sonra etrafı gezmeye başladık ki işte bu kısımda ben çok cahildim.
Eyüp Sultan da gördüğümüz o yapılar hep türbe imiş. Bazıları külliye şeklinde; mesela türbe mescit imaret medrese var içinde.
Burada hayatla ölüm birarada.
Mesela Sultan Mehmet Reşat ben çocuk seslerini çok severim türbemin yanına okul yapın demiş. Ve şu anda türbesinin yanında bir ilkokul var gerçekten de.
Dışardan insanlara çok garip gelebilir. Mezarlıkların içinde okul mu olurmuş diye ama burada hayatla ölüm öyle içiçe geçmiş ki burada çok normal görünüyor.
Mihrişah Sultan Külliyesi'nin içinde bir imarethane var. Yapıldığı günden beri hâlâ işliyormuş ve her akşam aş dağıtılıyormuş ihtiyaç sahipleri için. Gittiğimizde yemek yapılıyordu içinde.
Her ne kadar her yer mezarlık da olsa kıpır kıpır canlı bir yer burası.
Mezar taşları öyle sanatlı ki.
Bu şehr-i Sitanbul ki bî-mislü behâdır.
Bir sengine yek-pare Acem mülkü fedadır.
Nedim
Bir sengine yani bir taşına tüm acem mülkü fedadır derken bence o taşlar bu mezar taşları olabilir. Bence olabilir. Olabilmesi çok mümkün bence.
Herbiri o kadar değerli o kadar eşsiz ki umarım hepsi de koruma altındadır.
Hepsinde de öyle güzel mesajlar var
ve öyle güzel bir yazı ile yazılmışlar.
Atalarının mezar taşlarını okuyamayan bir nesil yetiştirdiler diyenleri artık çok iyi anlıyorum.
Cülüs yolunda şu cümle ne kadar vurucu ve ne kadar da güzel yazılmış.
"Her nefis ölümü tadacaktır."
...
Rehberimizin de tavsiye ettiği ev yemekleri yapan bir lokantaya geçtik; Küçük Saray Lokantası
Ben izmir köfte ve cacık istedim.
Sonra da çay içtim.
Fiyatlar ise çok şaşırtıcı.
Sadece 236 TL ödedim.
Sabahki simit de çok uygundu. Kayaşehir'de bile simit 20 TL burada hem de tam meydanda meşhur simitçide simit 15 TL idi.
Yemek yerken karşıma turdan bir bayan oturdu. Gayet hoştu. Sohbet çok güzeldi.
Bu turdaki insanlarla iyi anlaşıyorum.
Bu arada buranın yani Eyüp Sultan'ın güveci meşhurmuş. Diğer arkadaşlar pide veyahut güveç yemişler ve enfesmiş. Bir dahakine güveç alacağım.
Sonra meydandaki Beşkardeş Dondurmacısı'ndan dondurma aldık.
Dondurma da gayet hafif ve güzeldi.
Topu: 30 TL
Dondurmalarımızı yerken bizler, yaşını başını almış üç kadın çocuklar gibi şendik.
Daha sonra gruptakilerle buluştuk.
Gruptan bazı kimseler geri gelmedi. Sanırım bu gezi bazılarına ağır geldi.
Başka başka sokaklara girdik.
Muhteşem Mihrişah Sultan Külliyesi'ni de gezdikten ve bir inci tanesi gibi arzı endam eden külliyenin sebilindeki Şeyh Galip'e ait olan şiiri de okuduktan sonra Piyer Loti'ye çıktık.
Aslında teleferikle çıkacaktık ama teleferik sırasında o kadar kuyruk vardı ki bir saatten önce sıra gelmesine imkan yok denildiği için yürüyerek çıkmaya karar verdik.
Mezar taşlarını okuya okuya dinlene dinlene hiç de yorucu olmayan bir hızla çıktık.
Bu sırada Necip Fazıl'ı ziyaret ettik.
Necip Fazıl benim en sevdiğim şairlerdendir.
Bir işle meşgul olduğumda ya da bir yerlere gittiğimde onun şiirleri kafamda döner durur.
Bugün de muhteşem Eyüp Sultan'da dolaşırken hep
"Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber.
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber? "
" Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun!
Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun!"
Âlemin küfre göre, hem başı, hem sonu "hiç"
"İki hiç" arasında varlık olur mu hiç?
Neye yaklaşsam, sonu uzaklık ve kırgınlık;
Anla ki, yok Allah'tan başkasına yakınlık...
deyip duruyordum.
...
Minik bir ışık hüzmesi daha doğrusu bir yere çarpmadığı için henüz etrafı aydınlatamamış olan potansiyel halindeki bir elektromanyetik dalga uzay boşluğunda yol alıyormuş.
Nerede yaratıldığını nasıl bu yollara düştüğünü çoktan unutmuş.
Kaç zamandır bu yollarda olduğunu ise hiç mi hiç hatırlamıyormuş. Uğurlu sayısı 44 yıl geçmiş olabilirmiş 1144 de ya da 11144 de olabilirmiş.
Belki de milyonlarca yıl önce bol ışıklı bir süpernova patlamasında oluşmuş da olabilirmiş.
Bilmiyormuş ki hangi yıldızın bağrından kopup da bu yola düzülmüş.
Uzay boşluğunda giderken giderken ya bir toz tanesine çarparsam halim nice olur, ben ne yaparım, böyle dağılmak ve bu şekilde yok olmak istemem diyormuş.
Bomboş ıpıssız hiç bir canlılığın ışığın sesin hatta ümidin olmadığı kapkara bir alemde yıllarca yol almaya devam etmiş.
Bu sırada etrafında bir kaç kere bazı varlıklar da görür gibi olmuş ama onlar hakkında pek de düşünmemiş. Bakışları buğulu imiş.
Gitmiş de gitmiş.
Nereye gittiğini neden gittiğini bilmeden gitmiş.
Aradan binlerce yıl geçmiş.
Bir kez bile "Gitmek ama nereye? " dememiş.
Onun yerine
" Bu yük senden Allah'ım, naçarım
Senden sana sığınırım senden sana kaçarım." demiş.
Ama aslında hercümerç içindeymiş. Ruhu yalnızlıktan kimsesizlikten perperişan imiş.
Küçücük kalbinde kendinin bile farkında olmadığı kapalı bir odada minicik bir ümit hüzmesi olmasa çoktan ölecekmiş.
Milyonlarca milyonlarca yapayalnız kasvetli yıllar geçmiş.
Birden hiç ummadığı hiç beklemediği sadece ölümünü beklediği bir anda önünde birdenbire devasa bir elmas parçası belirmiş.
Elmas o kadar ışıl ışıl o kadar parlakmış ki bir anda gözleri kamaşmış.
" Keşke bu kadar sönük darmadağın hiç olmazsa bu kadar pejmürde olmasaydım" demiş içinden.
Elmas öyle huzur vadedenmiş ve öyle güzelmiş ki kendi cirmine bakmadan istemsizce ona yönelmiş.
Ona doğru döndüğü anda ise bir adım atmasına bile gerek kalmadan direkt devasa elmasın çekim alanına girmiş.
Elmas aynı zamanda öyle ağırmış ki artık kütle çekiminden kurtulmasına imkan yokmuş.
Nereye giderse gitsin artık onun tam kalbine düşmekten başka ihtimalin olmadığını biliyormuş.
Ona doğru giderken hiç korkmamış çünkü sanki aralarında ta ezelden belirlenmiş tayin edilmiş bir ünsiyet varmış.
Böyle güvenle tam emniyette olanların bilgisi ile elmasa tüm zerafeti ile bir kez dokunmuş.
Dokunması ile kristalin içinde hapsolmuş.
Devasa elmasın bir köşesinden bir köşeye yol almaya başlamış.
Yüzbinlerce farklı köşesi varmış elmasın.
Elmasın her bir yanını o kadar sevmiş ki anayurduna gelmiş gibi haz almış bu durumdan.
Şarkı söyleye söyleye bir o köşeye bir bu köşeye vurmuş kendini. Oradan oraya koştukça ise hızlanmış da hızlanmış ve sonunda artık zaman onun için durmuş. Bir daha da akmamış.
Kristal ise artık masmavi bir ışıkla ve görülmemiş bir güzellikle parlıyormuş uzayın derinliklerinde.
....
Necip Fazıl'ın
Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum,
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum
Gökyüzünden habersiz, habersiz, uçurtma, durmuşum, hep durmuşum, hep, hep saatim işlemiş ama ben durmuşum,durmuşum, dur
diye diye giderken ne alaka yarabbim ama bu gölgeli mezarların arasında bir yandan mezar taşı okurken bir yandan mezar taşlarının hikayelerini dinlerken bu hikaye aklımdan geçti.
...
Daha sonra Esat Coşan Hoca'mızı ziyaret ettik.
165 yıl yaşamış Zaro Ağa'yı ziyaret ettik.
Daha sonra da bir tekkeye girdik. Bahçede bazı insanlar vardı. Kimi çay içiyor kimi tencere yıkıyor. Bu insanlar bu mezarların arasında ne yapar neden buradalar anlayamadım.
Hava esintili idi. Her tarafta güller vardı. Huzurlu bir garip ortamdı vesselam.
Bize de çay ikram ettiler.
Kesin bir saat mola olur dediğim Piyer Loti kahvesinden ise transit geçtik.
Zaten çok kalabalıktı.
Yürüye yürüye ötelere gittik.
Orada da Karyağdı Dede Tekkesi'ne girdik.
Bugün bir sürü tekke gördük. Hemen Yakup Kadri'nin Nur Baba kitabını yeniden okuyasım geldi. Orada da hikaye bir tekkede geçiyordu. Artık daha iyi canlandırabilirim gözümde.
Buradan da ilerleyip ilerleyip cellatların mezartaşlarını gördük. Eskiden 15-16 tane imiş şimdi 2 tane kalmış. Çalıp götürüyorlarmış insanlar ne yapacaklarsa bu taşları.
Sonra çok patika yollardan dikkat yılan çıkabilir uyarıları ile içim pır pır ede ede bir eve geldik. Bahçesinden geçtik. Kolonların arasında ta 1500'lü yıllardan kalma Fatih'in sekbanlarından birinin mezar taşını gördük. İnsanlar mezar taşının üstüne ev yapmışlar arada ise apartman boşluğunda boruların olduğu kısımda 5-10 cm'lik bir boşluk bırakmışlar ki mezar da orada.
Garipsedim.
Sonra yine mezar taşları hikayeler hikayeler olaylar olaylar.
Aşağı Piyer Loti'ye geri indik.
Burada artık son verecektik. Çünkü herkes çok yorulmuştu ve saat 17:00 olmuştu.
Lakin programa göre daha gezilecek yerler vardı. İsteğe göre devam edebiliriz dedi Samed Hoca. Bizim grup da benim gibi epey meraklı. Devam edelim gidilecek her yere gidelim dedik.
Bir grup da devam etmek istemedi buradan ayrıldı.
Geri kalanlar aşağıda buluşmak üzere ayrıldık.
Teleferik yine aşırı kalabalıktı biz de yürüyerek indik.
Eyüp Sultan Türbesi'nde yine bir kadın lokum dağıtıyordu; hep duyduğum ama hiç yemediğim lokumlardan, iki bisküvi arası lokum.
Şekerim düşmüştü. Epey iyi geldi.
Yeniden buluştuk.
Bu sefer de diğer caddeleri dolaştık.
Sonra da ana yola inip oradan devam ettik.
Zal Mahmut Paşa Külliyesi'ni Şah Sultan Türbesi'ni geçtik.
Bu sırada orada bir muhallebici varmış. 17:00'de muhallebiler çıkıyormuş yarım saatte hepsi tükeniyormuş. İsterseniz oturalım dediler. Biz de elbette elbette dedik.
Eyüp Sıhhat Muhallebicisi'nin önünde püfür püfür bir masaya oturduk.
Ben kazandibi aldım. Arkadaşlar muhallebi ve tavuk göğsü istediler.
Bu sefer de masama bir doktor oturdu. Mubabbet güzeldi. Çok hoş bir bayandı.
Kazandibi ise gerçekten de harika idi. Bir kere çok şekerli değildi boğazı yakmıyordu. Çok hafifti. İçinde gerçekten tavuk olduğunu de anlayabiliyorsunuz. Afiyetle yedik. Tatlılar herkesten tam not aldı.
Kazandibi: 80 TL
Ya Vedud Baba Tekkesi'nde ise birbirimize veda ettik.
..
Sonra ben Metro'ya gitmek yerine yeniden döndüm. Biraz da kendim dolaşayım dedim.
Zal Mahmut Paşa Külliyesi'ne girdim. Orada bir hayır vardı. Etli pilav ayran baklava dağıtıyorlardı. Ben yemedim ama manzara hoşuma gitti.
Sonra diğer türbelere bakayım dedim ama hepsi de saat 17'yi geçtiği için kapanmıştı.
Sonra yeniden Eyüp Sultan Meydan'a geldim.
Orada meydanda börekçide oturup bir adet kıymalı kır pidesi yedim bir bardak da çay içtim.
Pide: 50 TL Çay : 25 TL
Yan taraftaki meşhur Akmanoğlu fırınından çokca tavsiye edilen acıbadem kurabiyesi halka kurabiyesi çatlak kurabiye ve çikolatalı kurabiyelerdeen aldım. Sadece 221 TL tuttu inanamadım.
Söylenenlere göre Hızır as buradan acıbadem kurabiyesi alırmış.
Sonra da evime geldim.
Çok güzel bir gezi idi.
Beni çok tatmin etti. Çok şey öğrendim.
Hemen evde gravür kitaplarımdan Eski Eyüp gravürlerini inceledim. Hayal alemine daldım.
İstanbul Kazan Ben Kepçe
Tur ücreti 500 TL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder