Erguvan mevsimi geldi...
Şimdi boğaz ne güzeldir.
Otağtepe'den, Anadolu Hisarı'ndan, Mihrabat'tan manzara eşsizdir.
Rumeli Hisarı'nda belki de dünyanın en güzel manzaralarından biri sergileniyordur şu anda.
Geçmiş yıllarda Otağtepe'den şöyle bir fotoğraf çekmişim
Bir Hüda'yı nabit olan Boğaziçi'ne en çok yakışan ağaç olan erguvanlar açtığında yani Boğaziçi'ne Erguvan mevsimi geldiğinde Haluk Dursun tekne turu düzenlerdi eskiden.
O turlara defalarca katılanlardan biri olarak kendimi şu anda çok şanslı hissediyorum.
O turlar sayesinde Boğaziçi'nde en güzel manzaralara şahit oldum.
Artık ne tekne turları var ne de Haluk Dursun...
Şimdi içimden burada güzel bir nostalji edebiyatı yapmak geliyor ama bu en çok da Haluk Dursun'un bize öğretmeye çalıştığı şeye ters.
Bu yüzden yapmayacağım.
Başucu kitaplarımdan biri olan Haluk Dursun'un İstanbul'da Yaşama Sanatı Nostaljiye Reddiye ile başlar.
İstanbul'a cangözü ile bakarsak hala geçmişten o güzel İstanbul'dan birşeyler bulabileceğimizi söyler Haluk Dursun
ve yazının sonunda
"Ele geçmez ise sevdigimiz
Çare ne? Eldekini sevmeliyiz"
diyerek bitirir.
Şimdi geçen bahar da olduğu gibi bu sene de evdeyiz.
Erguvanlar açtı ama gidip görmek mümkün değil.
Yürüme mesafesindeki yerlere gidebiliyoruz.
Boğaza gidemiyoruz ama bizim parkımızda da bir erguvan ağacı var ve çok güzel açtı.
İyi ki de bu park var.
Baharı hissettiren başka ağaclar da var tabii ki..
Bahçemizin minicik vişne fidanı küçücük boyuna bakmadan baştan ayağa çiçek açmış.
Bahçemizin biricik leylak ağacının da nihayet çiçekleri açtı.
Çocukluğumda baharları babam her fırsatta bunlardan kocaman bir demet eve getirirdi.
Evimiz günlerce mis gibi kokardı.
Mis kokulu mor salkımlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder