2 Mart 2013 Cumartesi

MARDİN GEZİSİ 02.03.2012

Parlak, güneşli, aydınlık bir güne uyandım bugün.
 Etrafı toplamaya başladım.
 Bu güzel tatil günümü daha tüm gün temizlik yaparak heba etmek üzereydim ki 
okuldan bir arkadaşım aradı.
 Her şeyi olduğu gibi bıraktım ve arkadaşımla beraber eski Mardin'e çıktık.
 Rastgele ara sokaklarda yürüyorduk ki mükemmel bir kapı karşıladı bizi;
 Latifiye Cami Kapısı ve Latifiye Minaresi...


Üstte orijinal giriş kapısı ve altta kapının sonradan yapılmış yeni dönem arka tarafı...


 Kapıdan bir detay...


Mükemmel bir taş işçiliği...



Abdüllatif Cami 1371 yılında Artuklular devrinde yapılmış çok eski bir cami.


Detaylar harika...


Aşağıda abdest şadırvanından bir detay...






Cami o denli eski ki taşa yazılmış kitabeler solmuş yer yer yok olmuş.


Latifiye minaresinde ayetler o kadar zarif o kadar narin yazılmış ki...


Şadırvanın 8 yüzünde 4 farklı motif işlenmiş.


Gürül gürül akan bir çeşme.
 Tipik Mardin çeşmesi.
 Doğumu, gençliği, ölümü ve ahireti simgeliyor.





          İç kapı


Mardin'de çok sık gördüğümüz bir yazı şekli


Burada camiler hep dolu dolu... 
Sadece yaşlılar değil gençler de camileri şenlendiriyor.


En yakın zamanda kaliteli bir fotoğraf makinesi ile yeniden gelmeye söz vererek ayrılıyorum bu güzel huzurlu camiden.



Sokaklarda yürümeye devam ediyoruz.
 Bu otomobillerin giremediği, daracık, sarı taştan sokaklarda hiç beklemediğimiz sürprizlerle karşılaşıyoruz.




Sırada bir ev kapısının üstünde iki güvercin kabartması beni kocaman gülümsetiyor.
 Ne zarif insanlar yaşamış bu evde demekten kendimi alamıyorum. 
Merakla başını uzatan, gülümseyen iki güzel genç kıza merhaba diyorum.
 Bu kabartma çok güzel diyorum. 
Kıkırdıyorlar.
 Gençlik işte.

Ara sokaklarda dolaşmaya devam ediyoruz.
 Mardin minicik bir şehir ama her dolaştığımda yeni bir şey keşfediyorum her seferinde düzgün bir fotoğraf makinem yok diye saçımı başımı yoluyorum.
 Neyse ki daha vaktim var. 
Ve kaliteli bir fotoğraf makinesi ile yeniden ve detaylı çekeceğim buraları.
  Dolaşırken bir kilise görüyoruz;  kilisenin bahçesinde çocuklar var anlıyoruz ki burada kiliseye bitişik evde yaşayanlar var.
 Gezebilir miyiz müsait misiniz diyoruz.
 Güzel bir genç kız gülümsüyor.
 Dolaşabilirsiniz diyor.
 Bir yandan da yaramazlık yapan iki küçüğe; kardeşlerine sesleniyor.
 Petrus Petrus içeri gel. 
David kardeşine dikkat et.
 Anne Seval hanım '' Petrus dış kapıyı kapat oğlum'' diyor.

 İşte böyle;
 Taşın ve İnancın Şiiri Bir Şehir; Mardin...


Mar Petrus ve Mar Pavlus Kilisesi.

 Mardin de yapılan son kilise yapım tarihi 1914.


Kapalı kapılar ardında...
 Hiç fark edilmeyen  mütevazi ve uhrevi  bir mekan.
Aktif olarak kullanılıyor.


Sokaklara dönüyoruz...
 Dolaşırken pek çok değişik, taş kapı görüyoruz. 
Bir gün sadece Mardin kapılarını çekip bir post  hazırlamayı düşünüyorum.


Ne yazık ki ne yazdığı  hakkında hiçbir fikrim yok.



Sıttı Radviyye (Hatuniye), Melik Mahmut, Hamidiye camilerini de dolaştıktan sonra Artuklu Kervansarayına geliyoruz.

Artuklu Kervansarayı şu an tamirde, ama nisana kadar restorasyon bitecekmiş, hem otel hem restoran kafe olacakmış.

Artuklu Kervansarayı da anlatılamayacak kadar güzel. 

Gelip görmek havasını bir teneffüs etmek lazım.


Çok ama çok zarif detaylar var.



Hiç bu denli zarif bir sütun gördünüz mü?


Bir zamanlar burası bir  medrese imiş. 


İç içe pek çok oda, balkonlar, teraslar derken Mardin'e özgü harika bir mimari ortaya çıkmış.


Kim bilir kimler yetişti buradan.

Bir kandildi, yüzyıllarca etrafını aydınlattı, Mardin...



Mardin'in meşhur güvercinleri...

 Burada pek çok evde güvercin besleniyor.

  Mardin'de taş duvarlarının ardından birden pata pata pata havalanan ve takla atan güvercinleri her zaman görebilirsiniz.




Bugün Beraber gezdiğim arkadaşımın da büyük büyük büyük  dedesi  Mardin'de askerlik yapmış. O kadar sevmiş ki buraları soy ismi olarak Mardin almış. Yıllar yıllar geçmiş ve şimdi soy ismi  MERDİN.   Belki de eskiden Merdin deniliyordu bilemiyorum.

Aslında soy isim olarak tercih yapabilseydim yani bana sorsalar Betül Mardini'yi tercih edebilirdim.

 Bugün çarşıyı dolaşırken sembusek yedik... Sembusek Mardin'in kapalı lahmacunu; şöyle bir şey..  (google görsellerden bulduğum resim)


Hep duyduğum ama ilk kez gördüğüm bir şey; ısınma amaçlı mangal.
 Esnaf amca ve misafirleri mangalı getirmişler hem ısınıyorlar hem de üstünde mırra yapıp afiyetle içiyorlar. 
Hem de öyle mütevaziler ki gel kızım sana da yapayım kahve, gel iç diyorlar ki bunu diyen amca dünyaca meşhur şahmaran ustası.
 Mütevazilikte de öndeler yani. 
Zarif insanlar vesselam....


 Gayet güzel bir gündü bugün... 
Bir kez daha Allah'a şükrediyorum;  
bir vesile ile benim buraları görmemi bu havayı hissetmemi sağladığı için.
 Buraların havasını soluduğum, suyunu içtiğim için.
Teşekkürler Allah'ım....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder