Bugün Otağtepe'ye gitmeyi çok istiyordum. Geçen hafta da gitmiştik fakat erguvanlar henüz açmamışlardı. Bu hafta açmışlardır ve mükemmel görünüyorlardır eminim.
Fakat bu sabah hava kapalı ve yağmurlu idi. Yine de çıktık yola. Otağtepe'de erguvanları ve tabii ki boğazı seyretmek ardından Emirgan'da kahvaltı yapıp laleleri görmek istiyordum.
Yola çıktığımızda yağmur şiddetlendi. Gökyüzünde de hiç mavilik göremedim. Kapkara bulutlar vardı her yerde. 25 km gitmiştik ki geri döndük. Aslında bana kalsa ben yine de giderdim ama yağmur yağmaya devam ederse ki öyle olacak gibi görünüyor Kemal, 50 km yol geldim bunun için mi deyip deyip sinirimi bozacaktı biliyorum. Bu yüzden dönelim mi dediğinde hiç ısrar etmedim. Kayaşehir millet bahçesine geldik.
Kayaşehir'e gelmemizle yağmur bitti ve güneş açtı. Sonrasında birden hava o kadar sıcak güneş o kadar parlak oldu ki birkaç saat içinde çatır çatır yandım güneşten. 50 faktör güneş kremine rağmen yüzüm hala yanıyor
Kamelyalardan birine oturduk. Tüm kamelyalar leş. Hepsi de birbirinden beter. Bizim insanımız ne pis ya. Çekirdek kabuğu sigara izmariti yiyip yiyip yerlere atılmış kekler yiyecekler vs. Bir tane temiz çekirdek kabuğu olmayan bir kamelya bulamadık. Böyle bir ülkede yaşadığım için utanıyorum. Çimler mis gibi kesilmiş, ağaçların hepsi yeni ekilmiş, her yer tertemiz, çayır göz alabildiğince uzanıyor, yesyeni kamelyalar, her taraf havuz çocuk parkı o kadar güzel bir ortam ki aslında ... Ama bizim muhit yani Kayaşehir halkı medeniyetten nasibini alamadığı için hala taş devri zamanında yaşıyormuş gibi. Kültürel gecikme deniyor sosyolojide buna. Yani gelişmişlik seviyesine uyum sağlayamama, geriden gelme. İlkel insanlar bunlar ya da Nietszche'nin deyişi ile insan-öncesindeler hala. İnsaniyet mertebesine ulaşamama. Yani bir insanın ertesi hafta yeniden geleceği yeri b*k gibi bırakmasının başka açıklamasını bulamıyorum. Şimdi bu kadar ölçüsüz tepki neden diyeceksiniz. Ama ben her geldiğim yerde çekirdek kabuğu görmekten, tahtaların arasına sıkıştırılmış sigara izmariti toplamaktan bıktım usandım. Ya bir insan başkasına bu kadar saygısız olur mu. Ye yine ye ama kabuğunu topla at çöpe. Ben güzel bir ortamda kahvaltımı yapmaya gelmişim neden öncelikle senin pisliğini toplamak zorunda mıyım zeka yoksunu insan...
Zaten Otağtepeye gidemediğim için de çok üzgündüm. Bir de ortam böyle olunca hiç keyif alamadım. Defne ama çok mutluydu. Babası ile uçurtma uçurdu. Kuzenleri Eslem ve Zeynep'le koşturdu durdu. Ben de kamelyanın güneş gelmeyen kısmında somurtup oturdum.
Sonra Kemal'e Şamlara gidelim mi dedim. En azından orada kuş sesi duyabiliyoruz. Benim asık suratımdan artık fenalık gelmiş olmalı ki Kemal teklifimi hiç itiraz etmeden kabul etti.
Şamlar harikaydı. İki tane bisiklet kiraladık önce. Her taraf cıvıl cıvıldı.
Ben Yürüyüş parkuruna geçtim. Aslında o yoldan çok tırsıyorum. Ama bu hafta Şamlar kalabalıktı tek tük insanlar vardı yürüyüş parkurunda. Kalbim çarpa çarpa, aklıma bin tane kötü senaryo gelerek, tedbirsiz gelişime ayrıca kızarak- insan çantasında bir sprey yada çakı taşımaz mı ya- parkurda yürümeye başladım. İlk başta -sanırım kertenkele ya da tavşan başka ihtimal -yılan?- düşünmek bile istemiyorum, hışır hışır seslerden bayılacak gibi olsam da yoluma devam ettim. O kadar güzeldi ki yürüyüş parkuru. Yürürken artık pek çok çiçeği tanıdığımı fark ediyorum. Hatta bazılarının latincesini bile bilebiliyorum ve bu beni çok mutlu ediyor. Yeni çiçekler tanıdım tabii ki. Önümüzdeki haftalarda ara ara yeni çiçeklerimi yayınlarım herhalde. Kuşlar o kadar güzel ötüyordu ki. Ve ara ara çok güzel çiçek kokuları geliyordu. 3200 metrelik parkuru yaklaşık 50 dakikada tamamladım. Çok mutlu oldum. Otağtepeye gidemesek de hoş bir yürüyüş yaptım.
Sonra eve döndük.
Şamlar güzeldi.
Bu çiçekler de bugün her yerde idi. Geçenlerde veronica persia yı tanıtmıştım.
Bu ise veronica chamaedrys. Bunlar cancan olanlar.
Herkese bol çiçekli bol gezmeli günler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder