Uzun zamandır Polonezköy'ü araştırıyor, burayı görmek istiyordum.
Öncelikle mekan araştırmasına girdim.
Kahvaltı için pek çok alternatif varmış. Bir kaç güzel mekan buldum (internette). Kişi başı kahvaltı 70 tl artı otopark ücretli artı içtiğin su hatta kahvaltı üstüne içtiğin kahve bile fahiş bir fiyatta.
Sevgili eşime durumu anlatınca o da kusura bakma, ben bir kahvaltıya 150 TL vermem diyince ve ben de hayret bir şey ki ona sonuna kadar hak verince o halde oradaki Tabiat Parkında yürüyüş yapalım dedim. Orada piknik masaları varmış kahvaltımızı piknik masalarında yapıp yürüyüş parkuruna geçip eve döneriz dedim. Koskoca meşhur Polonezköy Tabiat Parkında çocuklar için de herhalde bir park bulunur diye düşündüm. Ayrıca Polonezköy'de bir sürü gezilecek görülecek yer varmış.
Böyle güzel hislerle bugün sabah yola çıktık. Polonezköy hem İstanbul'a o kadar da uzak değilmiş. Yaklaşık bir saat sonra oradaydık. Saat 9:30 sularıydı.
İlk izlenim; korkunç kalabalık. Aman Allahım nereye geldik.
İlk olarak tabii ki otopark bulmaya çalıştık. Ama her yer her yer tıklım tıklım... Daracık sokaklar üstüste arabalar.
Kemalin hemen yüzü düştü. Hiç sevmez trafiği kalabalığı böyle yerleri. Nerde bu piknik alanı diye diye söylene söylene nihayet bir otopark bulduk. İnternetten bulduğun yer böyle olur işte deyip deyip parkettik arabayı. Sırt çantalarımıza en gerekli eşyaları ve birkaç parça kahvaltılık koyup ve termosumuzu da yanımıza alıp çıktık yola.
Polonezköy de her yer kahvaltı yeri. Internetten okuduğum polina stella leonado ve benim kahvaltıda karar kılıp gidemediğim villa polonez ....İçine girmedik mekanı bilemem ama her yer tıklım tıklım görünüyordu. Her taraf insan her yer araba.
Biz tabiat parkına doğru yola çıktık. Ben bir yandan tuvalet arıyorum ama yok. Kemal sırt çantasından habire şikayet ediyor bu malzemeleri ne biçim yerleştirmişsin sırtımı acıtıyor diye söyleniyordu. Oysa ki malzemeleri kendi yerleştirmişti.
Sonra termostaki çay sızmış ki benim bunda da hiçbir dahlim yoktu. Kendisi evde doldurdu ve çantaya yerleştirdi hiç ellemedim bile o termosa. Yolun ortasında durdu tüm çantadaki eşyaları fırlattı, çatallar bardaklar havada uçuştu, senin yapacağın işin .... diye bağırdı.
Yarın ilk iş boşanma avukatı bulacağım diye karar verdim.
Ver o çantayı sen benimkini al dedim. Neyse çantaları değiştik. Bu arada o çanta parkur boyunca benim sırtımda idi hiç de sırtımı acıtmadı.
Tabiat parkına girdik. Her taraf ağaçlık, kuş sesleri, soldan bir de dere akıyor. Bence gayet güzel bir yürüyüş yoluydu.
Defne parkur boyunca dakka başı anne park nerede dedi. Kemal ise bir türlü sakinleşmek bilmedi. Her yer bok kokuyor bu dere de leş gibi dedi. Ben de sonunda dayanamayıp buraya nasılsa geldik biraz tadını çıkarmaya çalışsan deyince burada yazamayacağım utanç verici bir cümle kullandı.
Yarın gidiyorum aile mahkemesine dedim yeter be dedim içimden tabii ki. Çünkü bu güzel yürüyüşü mahvetmeyecektim. Tüm bu olumsuz enerjinin üstümden akıp gitmesine izin verecektim.
Kemal daha da yürümeyelim geri dönelim eve gidelim dedi. Ben de o kadar geldik biraz daha devam etmek istiyorum dedim.
Benim normalde evde bir saniye bile durmayan küçük kızım minik Defnem bir müddet sonra anne ben yoruldum kucak deyince bir de Defne kucağıma geldi.
Sırtımda çanta kucağımda Defne ile o yokuşları çıkarken Kemal o kadar o kadar mutlu oldu ki oh olsun diyen bakışlarını benden hiç çekinmedi. Kemali oraya sürüklememin cezasını böylece çekecektim. Hem sırt çantası hem de kucağımda Defne ile yine de o parkuru yürüdüm. Parkur bu arada 2500 metre civarında. Gidiş dönüş 5000 m. Kemal bunun bir de geri dönüşü var dedi ama Allahtan bana orada bir güç geldi anlatamam.
Bir müddet sonra oluk oluk insanlar karşı taraftan gelmeye başladı. Herkes çok mutlu görünüyordu. Herkes ormanın tadını çıkarıyordu. Herkes burayı çok sevmişti. Herkesin yüzünde sessiz sakin doğal ortamın verdiği bir huzur vardı. Bir biz mutsuz mutsuz yürüyorduk.
Yine de Defne'ye şırıl şırıl akan bir dere gösterebildiğim için mutlu oldum. Kuş sesleri duydu kızım. Yoğun orman kokusu çekti içine. Gerçek bir köprü gördü.
Yürüdükçe yürüdükçe bir müddet sonra Kemal sakinleşti. İnsafa geldi Defneyi benden aldı, parkuru tamamladık.
Parkur boyunca ne bir masa ne bir Defne için park ne de bir wc vardı. Kızım anne acıktım dedi ama oturacak bir yer yoktu yerler de ıslaktı.
Parkurun sonunda yolun karşısında köhne bir park gördük hemen oraya gittik. Defne orada kaydırakta kayarken ben gölge bir yere örtü serip bir kaç parça kahvaltılığımızı koydum. Bir şeyler yedik içtik. Kemal de özür diledi. Çok hayal kırıklığına uğramış. Her gelene yürüyen cüzdan muamelesi yapıldığı için de sinir olmuş.
Defne de bana papatyalar toplamış anneler günümü kutladı.
Sonra Görümcem Emriyeler de Polonezköye gelmişler onlara rastladık.
Onların gelmesi ile günümüz cok güzelleşti. Beraber piknik yapabileceğimiz yerler araştırdık. Polonezköyün ilerisinde Cumhuriyetköy varmış.
Oralara gittik. Oralar da tıklım tıklım idi. Bana hiçbiri cazip gelmedi açıkçası.
Bir yerde durduk kişi başı 40 TL artı alacağımız etler ama bugün yer yokmuş.
Bir yere daha gittik bangır bangır bir müzik...
Oy birligi ile Beykoz korusuna gitmeye karar verdik.
Polonezköy maceram da böylece bitti.
Büyük hayal kırıklığı.
Sadece yürüyüş parkurunun sessizliği sakinliği güzeldi ama çocukla zor.
Sonra Beykoz korusuna geldik. Sessizlik huzur güzel bir esinti masmavi boğaz ulu ağaçlar...
Ne kadar mükemmel bir yermiş yahu burası. Tertemiz, mis gibi tuvaleti var mescidi var, her yer çim tertemiz. Defne için park var.
İçimiz ferahladı. Burda baya kaldık.
Aksam da eve dönüşte babaannemizin anneler gününü kutladık. Biraz da 1. Etap parkında oynadık evimize geldik çok şükür...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder