27 Nisan 2013 Cumartesi

BUGÜN GÜNLERDEN CUMARTESİ...

Bugün sabah (çoğu zaman olduğu gibi) kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Sonra sevgili arkadaşım aradı hadi çıkalım dedi. Her zaman olduğu gibi (burada, Mardin'de alternatiflerimiz sınırlı) yukarı çıktık. Hava çok güzeldi. Hem bugün Diyarbakır Kapı'dan itibaren yolları araç trafiğine kapatmışlar. Çok rahat etik. Önce yol üstünde gümüş telkari dükkanlarını dolaştık. Arkadaşım kendine yüzük aldı. Ben de çok beğendim.  Daha önceleri büyük yüzükleri hiç incelememiştim ama bu yüzük ön yargılarımı kırdı.

Yakut ve zümrüt taşlı gümüş yüzük 85 TL


Bu da yüzüğün  yandan görünüşü


Sonra bugün antikacıları gezdik. Daha önceleri görmediğim ya da ilgimi çekmeyen dükkanlarda bir sürü fincan, cam, porselen , radyo, gramofon ve halı gördük. Sonra biraz soluklanmak için bir meyve suyu içelim dedik. Vitamin meyve suyu dükkanına girdik.  Taze taze sıkıyorlar ya işte onlardan biri... 

Her türlü müzik aleti duvardaydı... İlginç bir konsept


Değişik dillerde yazılmış notlar  


Sonra gezerken badem şekeri satan dükkanlara yeni gelen kuru meyveler gözümüze çarptı.

Yer kirazı

Bugün her yerde yukarıdaki meyve vardı. Renklerin güzelliğini görüyor musunuz?  Mardin'de dükkan sahipleri neye baksanız alın yiyin diyor. Tadına baktık biz de. Arkadaşım çok beğendi. Yarım kilo aldı ben hiç beğenmedim. Kuru üzüm gibi bir şey...


dağdağan

Bir de bu yukarıdaki meyve vardı. Dağdağan iğdenin minik haline benziyor. Kaynatıp içiyorlarmış ya da bu şekilde yiyorlarmış. Bunu da tattık ama sevdiğimi söyleyemem.


Mardin'e özgü karpuz çekirdeği... Sadece çekirdeği için yetiştirilen karpuzlar zahmetli pek çok işlemden geçiyormuş. sonun da işte yukarıdaki gibi yemelik karpuz çekirdeği oluyormuş (Maalesef bu da benim damak tadıma pek uymadı, şimdiye dek hiç yemediğimden herhalde.)

Çeşit çeşit değişik çay kahve türleri





















Mardin'in badem şekerini yedikten sonra artık normal piyasada satılan badem şekerlerini yiyemiyorum. Bence çok güzeller... 

Çeşit çeşit badem şekerleri... 




Yukarıdaki ise üzerlik otu imiş. Süs eşyaları yapımında kullanılıyormuş. Aynı zamanda ateşe atılınca güzel bir koku veriyormuş. Nasıl bir şey acaba.

Maridin (Mardin değil Maridin) Oteline bir şey içebilir miyiz diye girdik ama teras çok güneşti artık başka bir zamana bırakıp ayrıldık otelden. Otel yeni açıldı ve çok hoş görünüyor. Aşağıda Maridin Otelin amblemi görünüyor; 4 dinin sembolü... 4 dine mensup insanların yüzyıllardır Mardin'de bir arada yaşadığını anlatıyor. Dolayısıyla barışın kardeşliğin simgesi bu amblemler...  İslamiyet, hristiyanlık üçüncüyü bilmiyorum sonuncu tavus kuşu ise yezidiliğin simgesi.
Ayrıca Maridin Mardin'in eski isimlerinden biri.


Maridin Otelindeki 4 dinin amblemi



Bu da ön bahçeden bir görüntü..



Mardin'in meşhur Aziz Usta'sından tatlılarımızı alıp Mezopotamya Kafeye gittik...  Manzara her zamanki gibi çok etkileyiciydi. Çay istedik, tatlımızı yedik. ( Kimse bir şey demedi. İstanbul'da olsa mırın kırın ederlerdi dışarıdan yiyecek getirmeye) Ardından cevizli kahvemizi içtik. Ben gazetemi okurken arkadaşım kitabını okudu. Arada uçurtmaları, pat pat güvercinleri ve akşam üzeri çıkan kırlangıçları seyrettik. 

Mezopotamya Kafe'de küçük bir kitaplık gördüm çok şaşırdım.

Akşam dönerken bu çifte kumruları gördüm. Cedric deki kumrular aklıma geldi. (oo chen)


Sonra arkadaşım taze köy sütü aldı yoğurt yapmak için ( kilosu 1,5 TL) ve biraz da hatmi çiçeği...  Akşama çay yapacakmış. Tatlı bir yorgunlukla eve döndük. Güzel bir gündü.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder